Makaleler

Published on Aralık 16th, 2021

0

Sırça Saray | İsmail Göçüm


“Sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.” George Orwell

Ünlü yazarımız Sevgili Sabahattin Ali 1940’lı yıllarda yazdığı bir hikayesinde sanki bu günleri anlatıyor. Sabahattin Ali “Sırça Köşk” hikayesinde; kendini uyanık sanan 3 kafadarın hikayesini anlatır.

3 arkadaş kafa kafaya verip bir kente giderler. Bu kentte insanlar gece gündüz demeden çalışıp kıt kanaat anca geçinirler. Onlar ise bu kentte nasıl çalışmadan yaşanabileceğinin kurnazlığındadır. Düşünürlerken aralarından birinin aklına parlak bir fikir gelir; kentin sokaklarına inerler. Çarşılarında dolaşırlarken hayretler içinde kalmış gibi yaparak şaşkın ifadelerle

-Allah Allah…diyerek etrafta dolanan insanların yüzlerine şaşkın şaşkın bakarlar.

Kentliler bu insanların şaşkınlıklarına;

-Neye şaşırıyorsunuz? diye merakla sorarlar.

-Bu kentin Sırça Köşk’ünün olmamasına şaşırıyoruz, derler.

Bu sözlere alınan kentlileri bir merak sarar;

“Neden bizim Sırca Köşkümüz yok” diye, kendi kendilerine; ” sorar, düşünündürler ve 3 yabancı kafadarın sözü akıllarına koyarlar. Bütün kentli seferber olup Sırça Köşk’ün yapılması için kolları sıvarlar. Sonunda üç uyanık arkadaşın planı doğrultusunda iki katlı bir “Sırça Köşk” yaparlar. İnsanlar Sırça Köşk’e geldiğinde, ardı ardına gelen soruların her birine bir bahane ile yanıt verirler. Ne yazık ki; halk söylenen tüm yalanlara inanır. Köşke yerleşenlerin her birinin uydurma bir vasfı vardır.

“Döşek yamağının yamağı” diye görevler uydurarak -ekmek elden su gölden- yaşamaya başlarlar. Köşkte yaşayan insanların her bir isteğini halk için kutsal sayılır ve hiç tereddütsüz temin eder.

Halkın elindeki her şeyi sömüren Sırça Köşk sakinleri; artık, halkın elinde kalan son koyunları da kebap yapmak için isterler.

Gelen koyunların kellelerinden üç tanesini halka verirler. Kellenin;
birinde göz,
birinde beyin,
birinde de dil yoktur.

Halk “bu nedir” diye sorunca da

“Siz becerip yiyemezsiniz ihtiyacınız yoktur” diye söylerler. Artık canından bezen bir adam kelleyi Sırça Köşk’e fırlatır. Halk bir bakar ki yıkılmaz denen Sırça Köşk’te bir delik açılır. Diğer kelleri de atarlar, sonra Sırça Köşk tuzla buz olur… Sırça Köşkün gereksiz olduğunu anlayan halk yeniden eski yaşantısına döner ve Sırça Köşksüz yaşamaya devam eder.

Hikaye ya, gerçek olacağı nereden bilinir? İşte bu hikayeye benzer bir durum, hikayenin yazılışından 70 yıl sonra, günümüzde gerçek oldu; sonucu ne olur, Sırça Köşk gibi, tuzla buz mu olur, bekleyip hep birlikte göreceğiz. Türkiye’nin başkenti Ankara’nın göbeğine yapılan şa şalı saray ve orada oynanan her türlü Alicengiz oyunu yukarıda anlatılan öyküden hiç bir farkı yok gibi.

Dünyada bizim ülkemizden kat kat daha fazla gelişmiş, bütçe gelirleri harcamalarının kat kat üzerinde; zengin, refah ve kültür düzeyi yüksek ülkelerin yönetici ve insanlarının mütevazı bir yaşam sürdürdükleri ve bu ülkelerin durumları göz önünde tutulduğunda; o ülke yöneticilerinin bu tür imkanları bizden kat ve kat fazladır. Oysa bu insanların ne kadar mütevazi yaşam sürdürdüklerini basından ve sosyal medyadan izliyoruz.

Alman Maliye bakanı işe bisikletle gelip gidiyor, Şansölye iki koruma ile geziyor. Keza Hollanda başbakanının makam aracı bisiklet. Belçika, Finlandiya, Norveç, İzlanda, İsveç ve sayamadığım bir çok batılı ülke yöneticilerinin yaşamları ve oturdukları yerler halkın içinde mütevazı apartman dairelerinde geçiyor. Bu ülke insanları kişilik problemini çözmüş; özgür birey olmanın zevkine varmış, bu zevke varan bir bireyin toplumda ayrıcalıklı, şaşalı bir yaşam sürdürmesi zaten düşünülemez.

Bizim ülkemizde durum böyle mi!?

“İtibardan tasarruf olmaz” kafasıyla kendilerine “1100 odalı Sırça Saray” yaptıran ve ülkenin bütün kaynak ve imkanlarını kendilerine bağlayan tek adam recimli bir saltanat yarattılar; Reis!?
Valilerden Kaymakamlara, Belediye başkanlarından idari amirleeine kadar her makam sahibi şa-şalı lüx yaşam meraklısı.

Hikayede bahsedildiği gibi, bizimde bir sarayımız var. Bizim insanımızın çoğunluğunun karnı aç ama, “Şırça sarayımız var diye nasıl sevindiğini duyar gibiyim… Amma velakin sarayda oturan Reis’in doymak bilmez egosunu tatmin etmek mümkün mü? Sarayın dev bütçesi adeta bir devlet bütçesi gibi. Binlerce çalışanı, yüzlerce danışmanı… şu saltanat meraklısı Reis’in egosunu tatmin etmek için canla başla çalışıyor. Ülkenin ne kadar Gazetesi, Televizyon kanalı varsa, (siz lağım medyası olarak anlayın) moderatöründen gazetecisine seferber olmuş; *Açlıktan boğazı kuruyan ülke insanına sabah akşam yalan haber servisi ediyor.
*Sosyal medya trolleri fabrika üretimi gibi gibi yalan haber üreticiliği yapıyor.
*Arada cırtlak sesler çıkaranlar, reisin talimatı ile ya linç ediliyor ya da hapsi boyluyor.
*İtibar kaybetmeye başlayınca da, suni düşmanlar yaratarak, dış güçler hayaleti ile korku, beka ve milli birlik hikayeleri ile halkı duygu sömürüsü ile doyurmaya, açlığını hatırlamasına engel olmaya çalışıyorlar.

Hele bir bakalım “Sırça Saray”ın bu millete getirdiği bütçe yükü ne kadar!?

Hazine Bakanlığı’nın açıkladığı son verilere göre,

*Cumhurbaşkanlığı’nın bütçesi 2021 yılı için
4 milyar 39 milyon ₺. İken daha henüz yıl sonuna gelmeden cumhurbaşkanına ek ödemeler için 83 Milyon ₺ aktarıldı

*Cumhurbaşkanlığı bütçesi tüm kamu kurumları arasında ödeneği oransal olarak en çok artan kurum oldu.

*Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte birçok kamusal işlevi üstlenen Cumhurbaşkanlığı’nın bütçe ödeneklerindeki on yıllık artış 2019 verilerine göre % 2659 oranında oldu.

*2012 yılında 138 milyon lira olan Cumhurbaşkanlığı örtülü ödeneği, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği

*2014 yılında 199 milyon liraya çıktı.

*2015 yılında % 99’luk rekor artışla ödeneği 397 milyon liraya,

*2016 yılında 434 milyon,

*2017’de 648 milyon,

*2018’de 845 milyon lira ödenek verildi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte bir önceki yıla göre ise, % 231’lik artışla ödeneği 2,8 milyar TL’ye çıktı. Açıklanan Orta Vadeli Mali Plan’a göre artış trendini sürdüreceği söyleniyor.

Buna göre;
2020 yılı ödenek teklifi 3,1 milyar.
2021 yılı teklifi 3,5 milyar.
2022 yılı ödenek tavanı teklifi ise 3,8 milyar TL olarak hesaplandı. Ama; Cumhurbaşkanlığı idaresine ayrılan bütçe 886 milyon TL arttırılarak, 4 milyar 39 milyon 453 bin TL olarak belirlendi.

Erdoğan liderliğindeki Saray’ın masrafı her geçen yıl katlanarak artıyor.

*Cumhurbaşkanlığı maaşı 100.000 lirayı aşarak 35 askeri ücretli çalışanın maaşına ulaştı.

Buna ek olarak son 2022 bütçe görüşmesinden haberlere göre:

Saray’a ayrıca 47 yeni taşıt alınacak.

Meclis’e sunulan “2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi” içerisinde,

Yine, Cumhurbaşkanlığı 2022 bütçesi 4 milyar 255 milyon 329 bin TL öngörülürken, 2023 yılı için ise 4 milyar 517 milyon 766 bin TL olarak tahmin edildi.

2019’un ilk beş ayında cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın örtülü ödenek harcamaları 2.5 milyar liraya dayanıp rekor kırdı.

18 yıllık AKP iktidarı döneminde 19 milyar TL harcanan “örtülü ödenek” ten 2021 yılında 6 milyar TL’ye kadar harcama yapıldı.

Bu durum 2 yıllık harcamalara bakıldığında 2,5 kat, yani % 250 nin üzerinde bir artış olduğu gözleniyor.

Dar gelirli ve emekli maaşları baz alındığında aradaki uçurumun ne kadar yükseldiğini göreceksiniz. Ayrıca, dar gelirli ve emekliler gibi; ne ev kirası, ne elektrik ve doğal gaz parası, ne mutfak masrafı mevcut. İtibar bu ya; bir de menüsüne bakalım:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bahçesinde verdiği geçen 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunda verilen yiyecekler dikkat çekti. Menüyü, bugünkü köşesine taşıyan Vahap Munyar, resepsiyonda Ejder Meyveli Smoothie, Efuli, Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata gibi yiyeceklerin sunulduğunu yazdı.

Buradan, bu konu ile benzerlik taşıyan George Orwell in bir iki sözünü hatırlatarak konuyu kapatmak istiyorum:

George Orwell 1984 adlı kitabında şöyle ifadelere yer veriyor;

“İktidarın tadını alanların önemli bir kısmı, bu konumu kaybetmemek için deri değiştiren yılanlar gibi her gün başka kimliklere bürünürler.

Zaman geçtikçe paraya tapmanın bir din konumuna yükseltildiğini anladı. Belki de tek gerçek din -gerçekten hissedilen tek din- olarak bu kalmıştı bize.”

Başta kullandığım şu son cümleyi tekrar ederek noktalamak istiyorum.

“Sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.”

Kaynaklar:
TBMM tutanakları.
Sabahattin Ali, “Sırça Köşk.”
George Orwell “1984 kitabı”


İsmail Göçüm – 16.12.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑