Söyleşiler

Published on Ekim 25th, 2020

0

Sol medyanın görsel sanatı üzerine İnci Tuğsavul ile söyleşi

İnfo-Türk’ün ve Güneş Atölyeleri’nin kurucusu İnci Tuğsavul, bu yıl yaşamının 80. yılını devirirken, mücadeleli gazetecilik yaşamının da 60. yılını tamamlıyor. Bu 60 yıllık sürenin hemen hemen 50 yılı bulan dönemi sürgünde, ilk 10 yılı ise Türkiye’de hep sosyalist mücadele saflarında geçti.

2013 yılında, Yılmaz Aysan’ın hazırladığı ve 30. kuruluş yıldönümünü kutlayan İletişim Yayınları tarafından yayımlanmış olan “Afişe Çıkmak – 1963-1980: Solun Görsel Serüveni” adlı kitapta İnci’nin Türkiye’deki ve sürgündeki mücadelesine Esra Yıldız’ın yaptığı bir röportaj ve grafik çalışmalarından örneklerle geniş yer verilmiş bulunuyordu.

https://www.info-turk.be/afis.pdf
pdf dosyasındaki sayfaların fotoğraf görüntüleri alttaki galeride:


İnci Tuğsavul’un 60 yıllık kavgasını ayrıntılı olarak belgeleyen röportajın tam metnini aynen paylaşıyoruz.

***************

ANT YAYINLARI GÖRSEL SORUMLUSU İNCİ TUĞSAVUL ÖZGÜDEN

Ankara’da 1940 yılında doğan İnci Tuğsavul Özgüden, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu. 1961 yılında Ankara’da Hür Vatan gazetesinde ve haftalık Kim dergisinde gazeteciliğe başladı; daha sonraları Hareket (1962-63) ve Akşam gazetelerinde (1963-66) çalıştı.

Tuğsavul, 1962 yılında Ankara Gazeteciler Sendikası ve 1963 yılında istanbul Gazeteciler Cemiyeti tarafından Yılın Gazetecisi Ödülü ile ödüllendirildi.

Inci Tuğsavul, Doğan Özgüden ile birlikte sosyalist eğilimli Ant dergisi ve Ant Yayınları’nın (1967 -71) kurucularıdır. 1971 Askeri Darbesi’nden sonra Ant yasaklandı. Yazdıkları veya yayınladıkları makale ve kitaplar için toplam 300 yıla kadar hapis cezası tehdidi altında Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar, Türkiye’deki baskıcı cunta rejimine karşı Avrupa kamuoyunu seferber etmek için demokratik direnişler düzenlediler.

1974’ten beri Brüksel’de yaşamakta ve Türkiye’de insan haklarının durumuna ilişkin kamuoyunu bilgilendiren İnfo-Türk adında bir haber ajansı çalıştırmaktadırlar.

https://www.info-turk.be


İNCİ TUĞSAVUL ÖZGÜDEN İLE SÖYLEŞİ

Esra Yıldız

SORU – Sevgili İnci Hanım, 1960’lı yıllarda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğreniminizi sürdürürken, bir taraftan da Hür Vatan gazetesi, Kim dergisi ve sonrasında Hareket (1962-63) ve Akşam (1963-66) gazetelerinde yazıyordunuz. Gazetecilik geçmişinizin yanında, 1960’lı yılların yoğun politik ortamında Ant ile birlikte, politik yayınların grafik tasarımı, yayıncılığın görsel yanıyla uğraşmanız nasıl başladı? Ant’a gelmeden önce, Akşam gazetesinin mizanpajını da siz mi yapıyordunuz 1960’lı yıllarda?

YANIT – Gitar ya da iç mimari eğitimi almayı çok istiyordum. Ailemin maddi olanakları buna elvermediği için zorunlu olarak Hukuk Fakültesi’ne kaydoldum. Ancak düzenin hukukunu öğrenmek pek içime sinmediği için meslek olarak gazeteciliği seçtim. Görsel çalışmalar, Doğan’la 1965 başında evlendikten sonra, Akşam’ın Ankara bürosundan İstanbul’a teknik sekreter olarak geldiğimde “habercilik”ten daha fazla ilgimi çekmeye başladı. Gazeteciliğin görsel boyutu, grafik tasarımları beni büyüledi.

Önceleri iç sayfaları yapıyordum, zamanla birinci sayfa yapma sorumluluğunu üstlendim. Birinci sayfanın yapımı tüm gazete ve dergilerde son derece sorunludur. Estetik tercihierin gazetenin yayın politikasıyla bağdaşması gerekir. Genel yayın yönetmeni olan Doğan’la bu konuda farklılığımız yoktu ve zorluk çekmedim. Sadece gazetenin patronu Malik Yolaç arada bir müdahale edip birinci sayfaya, hem de üst kısmına mutlaka bir artist resmi konmasında ısrar ederdi ama Doğan bu konuda ödün vermediğinden birinci sayfayı kendi anlayışımıza uygun yapmaya devam ederdik. Bu da solcu ekibimizin Akşam’dan uzaklaştırılmasının nedenlerinden biriydi.

SORU – 1967-71 arasında çıkan Ant dergisi ve daha sonra Ant’a maddi destek olmak için kurulan Ant Yayınları’ndan çıkan 25 kitabın grafik tasarımlarını ve tüm basım sürecini siz göğüslüyorsunuz ve ayrıca bir yandan dergiye yazı da yazıyorsunuz. Dergide Abidin Dino’nun karikatür ve desenleri, Oğuz Aral’ın “Bir Haftalık Öfke” başlığı altında karikatürleri de yer alıyor. Yayın çıkarılması aşamasında tüm teknik kontrolün de sizin elinizde olduğunu Doğan Bey’in anılarından öğreniyoruz. Mürettiplikten, rotatif makinistliğine, matris çekme, kalıp dökme vb. pek çok işle de uğraşıyorsunuz. Bu süreçten bahsedebilir misiniz?

YANIT – Grafik ve teknik alandaki başarılarımı büyük ölçüde önce Akşam Matbaası’nın, daha sonra da Ant’ın ve Ant kitaplarının dizildiği, basıldığı, ciltlendiği atölyelerdeki isimsiz kahramanlara borçluyum. Her şeyi onlardan öğrendim, onlardan öğrendiğim için de gazete, dergi ya da kitap hazırlarken de onların emeklerine saygıyı, yaratıcılıklarının sonuna kadar değerlendirilmesini hep ön planda tuttum. Doğan’la en iyi anlaştığımız noktalardan biriydi bu. Beyaz yakalı ayrıcalığını hiçe sayarak her şeyi kafa ve kol işçilerinin anlayış ve zevk birliği içinde, aynı gururu ve kıvancı paylaşarak birlikte yaratmak…

SORU – Ant’ın amblemi turuncu renkli güneş, sizin elinizden mi çıktı?

YANIT – Turuncu güneşi Ant’a amblem olarak düşünmemiştik. Derginin ilk sayısının kapağında yazar kadrosunun isimlerini büyük bir güneşin çevresinde ışınlar halinde anons ederken, “Güneş niçin bizim amblemimiz olmasın?” dedik ve benimsedik. Tabii o yılların teknik yetersizlikleri, siyasal ve maddi baskılar nedeniyle matbaa değiştirme zorlukları, güneş amblemimizi sürekli aynı renk tonunda vermemizi olanaksız kılıyordu. Güneşimiz bazen çok parlıyor, bazen solgunlaşıyordu. Hatta renkli baskı yaptıramadığımızda gri bir yuvarlak halini de aldı. Olsun, güneş yine de güneşti. .. Herhalde yıllar sonra Belçika’da Güneş Atölyeleri’ni kurduğumuzda da Ant’ın güneşi bize ilham vermiş olmalı.

SORU – Ant dergisine finansman kaynağı olarak Ant Yayınları kuruluyor ve arkasında iki güçlü kadın var. Çeviri işleri ve mali işler ile Tilda Kemal ilgileniyor, yayına hazırlama ve kitap tasarımlarını da siz üstleniyorsunuz. ilk kitaplar Che Guevara’nın Savaş Anıları, Emile Burns’ün Marksizmin Temel Kitabı.

YANIT – Tilda’yla gerçekten tam bir dostluk ve mükemmel bir işbirliği içinde çalıştık. Sorumluluklarımız belliydi ve her birimiz bunun gereklerini en iyi şekilde yerine getirme çabasındaydık. Kitap seçiminde genellikle kararı Yaşar Kemal, Doğan, Tilda ve ben birlikte alırdık. TiP’in sarsıntı geçirdiği yıllarda Tilda’yla birlikte partiye girerek ayakta kalmasına yardımcı olmaya çalıştık. Ama partideki bölünmeler ve iç çekişmeler öylesine vahim bir yere varmıştı ki bundan Ant da nasibini aldı. Önce Yaşar’la, ardından da Tilda’yla ayrı düştük. Bu ayrılığın getirdiği özellikle maddi sorunlar yüzünden, 12 Mart öncesinin ağır baskı koşullarında Ant’ı ayakta tutabilmek gerçekten insanüstü bir özveri gerektiriyordu. Bu dönemde, genç devrimci arkadaşlar Ant’a ve bize sahip çıktılar.

SORU – Ant Yayınları’nın, bazı kitaplarının kapak desenlerini farklı kişilere yaptırdığınızı biliyoruz. Bu kişiler kimlerdi?

YANIT – Ant’ın ilk kapak dizaynını Sait Maden yapmıştı. Daha sonra kapak sorumluluğunu tamamen ben üstlendim. Bazı sayılarda kapakların desenini Ayhan Erer, Oktay Karel, Artun Yeres, Tan Oral çizdiler. Ant kitaplarının kapaklarını ise ilk sayılarda Ayhan Erer yapmıştı. Sonrakilerin hepsi benim elimden çıktı. Kapaklarda doğrudan çizilmiş olanların yanı sıra birçok deseni de aktüalite fotoğraflarını karanlık odada özel objektiflerle deforme edip tireye geçerek, değişik tramlamalara tabi tutarak gerçekleştiriyordum.

SORU – Bu dönemde kitap ve dergilerin tasarımını yaparken dünyadaki sol yayınları takip edebiliyor muydunuz? Hangi yayınlar elinize geçiyordu? Etkilendiğiniz kaynaklar nelerdi?

YANIT – Gayet tabii. Le Nouvel Observateur ilk ilham kaynaklarımızdan biriydi. Sun gazetesi, Afrique-Asie, Express, Maspero Yayınları, o sıralarda Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde hızla gelişen ulusal kurtuluş hareketlerinin ve sosyal devrimlerin sesini duyuran öncü yayınlar da estetik tercihlerimizi etkiliyordu.

SORU – 1970’te dergi yeni bir Içerik ve yeni bir mizanpajla çıkıyor: Aylık teori ve eylem dergisi olarak Ant… Ant Yayınlan’ndan çıkan Carlos Marighella ve mücadelesini konu alan, kapağında üç kurşun deliği tasarımıyla Şehir Gerillası kitabı toplatılıyor ve siz de sorguya çekiliyorsunuz, hakkınızda dava açılıyor. Yine Victor Serge’in Militana Notlar kitabı da yasaklanan kitaplar arasında. Marighella’nın kitabının kapağının sakıncalı bulunarak yasaklanması sürecinden bahsedebilir misiniz?

YANIT – Kapakta kullandığımız üç kurşun deliğiydi büyük kıyamet kopartan. Deliklerin altındaki kırmızı renkli “Vive la rév …” yazısının ve de bu yazının tam altına düşen tahta budağının ne anlama geldiği, hakkımızda soruşturma açan cumhuriyet savcısının en büyük sorunuydu. “Bu budak herhalde Türkiye, yukarısı da SSCB! Siz burada komünist ihtilali kastediyorsunuz değil mi!” Kastedilenin révolution, yani ihtilal olduğu ilk bakışta fark edilebilirdi, ama kelime tam yazılmadığı için hukuki açıdan mahkumiyet gerektirecek bir delil oluşturamıyordu. Sorguda bana ille de bunu söyletmeye çalıştılar. Sonuçta 142. maddeden dava açıldı, ama mahkemeye celbedildiğimde biz Türkiye’den çoktan uzaklaşmıştık.

SORU – Ant’ın 26 Kasım 1968 tarihli 100. sayısı “Gençliğin İsyanı” başlığıyla ’68 olaylarına ayrılmış ve kapakta elinde anarşizmin siyah bayrağını sallayan kadın figürünü görüyoruz. 1960’lı yılların sol hareketine getirilen eleştirilerden biri de sol hareket Içinde 1980’lere kadar Marksist, sosyalist kadınların geri plana itilmelerl ve dönemin siyasi görselliğinin (işçilerin sürekli erkek resmedilmesl vb.) oldukça eril olmasıdır. Siz dönemi bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Belki de dönemin görselliğine katkıda bulunan çok az kadın grafikerden birisiniz.

YANIT – Bu kapakta kullanılan desen 1968 Paris olaylarına ait bir afişten alınmadır. O günlerde Abidin Dino’ dan, Paris’teki okurlarımızdan sürekli afiş ve traktlar geliyordu. Yazarlarımızdan Barbro ve Güneş Karabuda da olayları içeriden yaşamışlar, belgelemişlerdi. Hatta Güneş’in bu konudaki bir belgeselini bizim Kazancı Yokuşu’ndaki dairemizde özel bir toplantı düzenleyerek dönemin gençlik liderlerine göstermiştik. ’68, tüm dünyada öylesine bir dönüm noktasıydı ki sol harekette de geleneksel erkek egemen imaj çöküyordu. Komünizm adına dayatılmış birtakım bürokratik şablonlar da … Biz de hem içerik olarak, hem biçim olarak Ant’ta belli tabuları yıktık. Örneğin 1968 olayları üzerine farklı görüşlerden değerlendirmeler yayınladık. Bu konuda yayınladığımız kitap, Fransız Komünist Partisi liderlerinden Jacques Duclos ile öğrenci hareketi liderlerinden anarşist Daniel Cohn-Bendit’in birbirine yüzde yüz zıt görüşlerini eşitlik temeli üzerine yansıtıyordu. Sözünü ettiğiniz kapağa gelince, afiş gerçekten estetik olarak bir şaheserdi, isyanı haykıranın bir genç kız olması da geleceği yansıtıyordu. Büyük bir zevkle Ant’ın kapağına aldık.

SORU – 30 Nisan 1971’de Bugün, Sabah gazeteleri ile birlikte Ant dergisi ve yayınları kapatılıyor, sürgün döneminiz başlıyor. 1974’te Brüksel’de kurduğunuz İnfo-Türk’ü, Doğan Özgüden ile beraber yönetirken, aynı zamanda yayıncılık faaliyetinizi de bugüne kadar yoğun biçimde sürdürüyorsunuz. İnfo-Türk bülteni, ticari olmayan CD’Ier, Ateliers du Soleil yayınları, çocuk kitapları… Bu serüvenden biraz bahsedebilir misiniz? Yurtdışında yaşamaya başladıktan sonra bu anlamda neler değişti?

YANIT – Biz Türkiye’den ayrılırken üstlendiğimiz görev, asla legaliteye çıkmadan cuntaya karşı direnişin· örgütlenmesine katkıda bulunduktan sonra her ortamda yayın yapmayı sağlayacak yeni dizgi ve baskı tekniklerini de öğrenerek yurda taşımaktı. Avrupa’daki illegal varlığımızın Avrupa Konseyi’nde deşifre edilmesinden sonra yurda dönüşümüz olanaksızlaşınca, Brüksel’de bir enformasyon ve yayın merkezi oluşturmaya karar verdik. Bir kooperatif statüsü altında yayınladığımız kitapların dizgisini küreli IBM makinelerle üç defa yeniden dizerek kendimiz yapıyorduk. Kitapları bodrum katındaki bir büro ofsetinde ben basıyordum. Sonra hep birlikte ilkel bir sıcak ciltleme makinesiyle ciltliyor, giyotinliyorduk. Türkiye’de özellikle genel aftan sonra sol yayın olanakları genişlemeye başlayınca çalışmalarımızı daha çok Türkiye’deki insan hakları ihlalleri konusunda dünya kamuoyunu bilgilendirmeye yoğunlaştırdık. 1974’te Avrupa ülkeleri göçmen girişini yasaklayıp yabancı kökenlilere ikinci sınıf insan muamelesi yapmaya başlayınca, diğer milliyetlerden arkadaşlarla birlikte eşit haklar mücadelesine girdik. Belçika’nın iki büyük sendikal kuruluşu FGTB ve CSC’nin, ilerici derneklerin Türkiyeli işçilere yönelik gazetelerini hazırladık. Matbaa giderlerini karşılayabilmek için de hiç bilmediğimiz dillerde dizgi yapmak, sayfa hazırlamak zorunda kalıyorduk. Belçika’daki göçmen ya da siyasal mültecilerin eğitim ve kültürel gelişme konusundaki gereksinimlerinin yoğunlaşması üzerine Güneş Atölyeleri’ni kurduk. Bugün 50’den fazla farklı milliyetten göçmen ve mülteciye Brüksel’in merkezinde hizmet veriyoruz.

SORU – 1974’te basılan Album of Turkish Resistance Posters (1974) kitabı yurtdışındaki direniş afişlerinden oluşuyor. Bundan bahsedebilir misiniz? Kitap sizin hazırladığınız afişlerden ml oluşuyor?

YANIT – Kooperatif kurulur kurulmaz ilk yayınladığımız kitaplardan biriydi… İçinde bizim 12 Mart cuntasına karşı hazırladığımız afişler olduğu gibi, o yıllarda Avrupa’da anti-faşist direniş yürüten birbirinden çok farklı eğilimlerdeki kuruluşların afişleri de yeralıyor. 1971 Darbesi’nden sonra Avrupa’da sürgüne çıktığımızda, cuntaya karşı kamuoyu oluşturmak için bir ülkeden diğerine koşuyor, sol eğilimli işçi ve öğrenci çevreleriyle ilişkiler kuruyor, ya Demokratik Direniş Hareketi adına doğrudan eylem organize ediyor ya da bu çevrelerin yaptıkları eylemlere destek oluyorduk. Albümdeki afişlerin ve traktların bir kısmını bu eylemler sırasında arşivlemiştik. Katılamadığımız eylemlerin bildiri ve afişlerini ise o ülkedeki arkadaşlar ya kendileri getiriyor ya da postayla gönderiyorlardı.

SORU – 1977 tarihli grafik atölyenizdekl bir fotoğrafta pek çok TİP afişini de görüyoruz.

YANIT – Yeni kurulan Türkiye işçi Partisi’nin güçlenmesine Avrupa’dan destek olduğumuz günlerdi. Daha sonra partiye de yazıldık ve 1979’dan itibaren partinin Avrupa örgütlenmesini yürüttük. 1980 Darbesi’nden sonra başta Behice Boran ve Nihat Sargın olmak üzere TiP yöneticilerini Brüksel’e getirerek mücadelelerini Avrupa merkezinde yürütmeteri için gerekli ortamı sağladık. Ne ki parti yöneticileri Türkiye Komünist Partisi ile birleşme pazarlıklarında bizim varlığımızı engel olarak gördükleri için o zamana kadar partiyi Avrupa’da örgütlemiş bulunan bizleri partiden ihraç ettiler, ardından da partinin varlığına son verdiler. Dramatik bir süreçtir, sanıyorum Doğan anılarının ikinci cildinde bunları açıklayacaktır.

SORU – “Demokrasi Için Birlik” afişinde ve başka fotoğraflarda da gördüğümüz demir parmaklıklı logo sizin tarafınızdan mı yapıldı?

YANIT – Hayır, bu logo 1973 yılında Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde yayınlanan, ünlü grafikçi ve karikatürist Herbert Sandberg’e ait (1908-91) bir afiş albümünden alınmıştı.

SORU – lnfo-Türk’ün, çokuluslu göçmen eğitim merkezi Güneş Atölyeleri’nin logolarını ve her türlü grafik işlerini de mi siz yürütüyorsunuz? Amblem yine sizin tarafımıdan mı tasarlandı?

YANIT – Kırk yıla yakın bu çalışmaları tek başıma yürüttüm. Artık bu sorumlulukları genç arkadaşlara devrediyorum. Güneş Atölyeleri’nin amblemi de Sandberg’in afiş albümünden alınmıştır. İlginçtir, bu amblem o denli çekici bulunmuş olmalı ki bizden on yıl kadar sonra Avrupa Birliği’nin kurduğu bir insan hakları vakfı da bu amblemi kullanmaya başladı.

Tags: , , , , , , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑