Makaleler

Published on Eylül 21st, 2020

0

Sosyalizme darbeler – Mustafa Kumanova

Sınıf mücadelesi sadece, insanlara “demokrasi” olarak dayatılanın aksine sandığa gidip oy vermekten ibaret değildir. Sınıf mücadelesi sadece bir avuç seçkini yok etmek de değildir. Ya da sokaklarda sadece barikat kurmak da değildir. Sınıf mücadelesi toplumda mevcut olan sınıflar arasındaki politik ve sosyal rekabettir. Kimi zaman bu rekabet ücret talepleri, dilekçeler, grevler ve itaatsizlik, kimi zaman da silahlı mücadeleler şeklinde diyalektik bir bütünlük içerisinde olur. Marx’ın Manifesto’da belirttiği gibi, kimi zaman kapitalistler bu talepler karşısında boyun eğer ve tavizler verirler kimi zaman da tavizler anca zorla alınıncaya kadar direnirler. İşte tam da bu yüzden ezilenlerin tarihi aslında siyasi üstünlük mücadelesinin de tarihidir. Ezen sınıf için içlerinden çıkardıkları kişilerin -ister bir demokrat ister despot isterse bir diktatör olsun- pek bir önemi yoktur. Onlar için önemli olan siyasi üstünlüğü sağlamaları ve sağlanan siyasi üstünlüğün onların çıkarları doğrultusunda işlev görmesidir. Diğer bir deyişle siyasi üstünlük kar peşinde koşan burjuva sınıfına kar sağlamakla yükümlüdür. Onun önünde bir engel teşkil ettiği anda siyasi üstünlüğü uygulamakla yükümlü olan siyasiler bir yenisiyle değiştirilirler. 

Günümüzde ise pek çok ülkede bir devletin istikrarlı demokratikleşmeden hoşlanıp hoşlanmadığını ya da işçi sınıfı ve de ezilen halkların zorlu mücadeleler ile elde ettikleri bütün kazanımların en sonunda geri alınıp alınmayacağını belirleyenlerin muhafazakâr sağ partiler ve sağın tutucu ideologları olduğu görülmektedir. Sosyal demokrat partiler de Türkiye’de görüldüğü gibi, bu parti ve anlayışların stepnesi olmaktadırlar.

Çünkü modern kapitalist toplumda egemen ve sömüren olan burjuva sınıfının halk nezdinde parlamentoda temsilciliğini yapan ve burjuva sınıfını yıkabilecek tek sınıf olan işçi sınıfının bilinçlenmesi tehlikesi karşısında mülkiyetin koruyucuları vasfıyla hizmet veren muhafazakar partiler ve onların ideologları, 1970’ler ve özellikle de 1980’ler sonrası kapitalizmin içine düştüğü, diğer bir deyişle düşen karlılık oranları, üretim ve tüketim çılgınlığı sonucunda artık ulaşılabilecek bir pazar kalmamasının ve finans kapitalin para yiyen bir canavara dönüşmesinin beraberinde getirdiği yapısal krizler sonrasında baş gösterebilecek ayaklanmaların ve isyanların çıkmasını önlemek adına yaratılan milliyetçi ve dinci kışkırtıcı kimlikler vasıtasıyla işçilerin yüzyıldan fazla süren kanlı mücadelelerle elde etikleri kazanımları tek tek geri almaktadırlar. 

Muhafazakâr ya da sağcı partiler tarihin her döneminde demokrasinin değil, özel mülkiyetin koruyuculuğunu yapmışlardır. Oysa demokrasi lafını ağızlarından düşürmezler. Bireyin özgürlüğü dillerine pelesenk olmuştur. Oysa liberalizmden anladıkları sadece bireyin mülkiyet hakkı ve özel teşebbüs hakkıdır. Adalet kelimesini ağızlarından hiç eksik olmaz. Ne de olsa adalet mülkün temelidir. İnandıkları dinler de inandıkları sonradan uydurulup yaratılan ve burjuvazinin en güçlü silahı olan milliyetçilik de ezenlerin, sömürenlerin, diktatörlerin yanındadır hep. Gerçekte ise tek yaptıkları şey sömürünün devamını sağlamaktır. İşçilerden alıp patronlara vermektir ve her krizin faturasını kemer sıkma tedbirleri alarak ve vergileri artırarak çalışan kesimlere çıkartmaktır tek görevleri. Etkisiz kaldıkları durumda ise devreye başkaları girer.

Şöyle bir espri vardır: “Komünizm kâğıt üzerinde iyi görünür, ancak uygulamada genellikle CIA ve çeşitli karanlık örgütler tarafından finanse edilen bir askeri darbe tarafından sabote edilir.”* Bu şaka gerçektir. Neden mi?

Gelin nedenlerini sıralayalım!

Sosyalizm her denendiğinde, ABD ya doğrudan sosyalist ülkelere karşı savaş yoluyla müdahale etti,

– Kore Savaşı 1950-53

– Lübnan Krizi 1958

– Küba 1961 yılında Domuzlar Körfezi Çıkarması

– Simba İsyanı 1964

– Vietnam Savaşı 1965-75

– Tayland 1965-83 Komünist Ayaklanma

– Lübnan’da Çok Uluslu Güç 1982-1984

– Grenada İşgali 1983*

ya da CIA’nın bir hükümet değişikliği yapmasıyla,

– ABD’nin demokratik olarak seçilmiş bir sosyalisti (Muhammed Musadık) devirerek yerine otoriter bir diktatörü (Muhammed Rıza        Pehlevi) getirdiği 1953 İran darbesi.

– ABD’nin demokratik olarak seçilmiş bir sosyal demokratı (Jacobo Árbenz) devirerek yerine otoriter bir diktatörü  (Carlos Castillo        Armas) getirdiği 1954 Guatemala darbesi.

– ABD’nin demokratik olarak seçilmiş bir sosyalisti (Salvador Allende) devirerek yerine totaliter faşist bir diktatörü (3000’in üzerinde      insanı öldürten, 30.000 insana işkence eden ve 80.000 insanı toplama kamplarına koyan Augusto Pinochet) getirdiği 1973 Şili       darbesi.

– ABD’nin demokratik olarak seçilmiş, Haiti’de gerçekleşen ilk dürüst seçimin kazananı olduğuna geniş kesimlerce inanılan bir              sosyal demokratı (Jean-Bertrand Aristide) devirerek yerine bir diktatörü getirdiği 1991(Raoul Cédras) Haiti darbesi.*

ya da sosyalist düşmanları destekleyerek dolaylı olarak,

– Rus İç Savaşı 1918-20

– Çin İç Savaşı 1944-49

– Yunan İç Savaşı 1944-49

– Birinci Hindiçin Savaşı 1946-1954

– Paraguay İç Savaşı 1947

– Malezya Krizi 1948-60

– Mau Mau Ayaklanması 1952-60

– Küba Devrimi 1953-59

– İkinci Hindiçin Savaşı 1953-75

– BirinciTayvan Boğazı Krizi 1954-55

– Orta Amerika Krizi 1960-96

– Kongo Krizi 1960-65

– Eritre Kurtuluş Savaşı 1961-91

– Dhofar/Umman Ayaklanması 1962-76

– Sarawak/Malezya Komünist İsyanı 1962-90

– Kuzeydoğu Hindistan’da İsyan 1963-günümüz

– Dominik İç Savaşı 1965

– Çad İç Savaşı 1965-79

– Bolivya Askeri Harekâtı 1966-67

– İkinci Kore Savaşı 1966-69

– Güney Afrika Sınır Savaşı 1966-90

– İtalya Kurşun Yılları 1968-82  (ABD, Faşistlerin Marksist-Leninist anti-faşistlere karşı mücadelesini destekledi)

– Malezya 1968-89’daki komünist ayaklanma

– El-Wadiah Savaşı 1969

– Filipinler’de sivil çatışma 1969-günümüz

– 1972 Yemen Savaşı

– Angola İç Savaşı 1974-2002

– Etiyopya İç Savaşı 1974-91

– Lübnan İç Savaşı 1975-90

– Batı Sahra Savaşı 1975-91

– Endonezya’nın doğu Timor’u İşgali

– Laos İsyanı 1975-günümüz

– Türkiye’de İç Çatışma 1976-günümüz

– Ogaden Savaşı 1977-78

– Kamboçya-Vietnam Savaşı 1977-91 

– Mozambik İç Savaşı 1977-92

– NDF İsyanı 1978-82

– Çad-Libya çatışması 1978-87

– 1979 Yemen Savaşı

– Afgan-Sovyet Savaşı 1979-89 (ABD, daha sonra El-Kaide ve IŞİD’i kuran “özgürlük mücadelesi” veren İslamcı grupları destekledi)

– Peru 1980’de İçsel Çatışma

– Afgan İç Savaşı 1989-92

– Ve de günümüzdekiler*

Peki bu engellerden nasıl kurtulacağız? Çok basit:

“Komünistler, görüşlerini ve hedeflerini gizlemekten nefret ederler. Amaçlarına ancak var olan tüm toplumsal koşulların zor yoluyla ortadan kaldırılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça duyururlar. Egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla tir tir titresin. Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur. Oysa kazanacakları koskoca bir dünya vardır.

Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” (Karl Marx, Komünist Manifesto)

*Bilgiler http://www.socialism101.com


Mustafa Kumanova – 21.09.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑