Makaleler

Published on Nisan 23rd, 2021

0

Üçüncü yol… Üçüncü çizgi… Üçüncü ittifak… Üçüncü seçenek… – Yusuf Karadaş


…HDP Eş Başkanı Sancar’ın ve hem de Demirtaş’ın “üçüncü yol” ve “üçüncü ittifak” konusunda söylediklerini burada tartışmayı, demokrasi güçlerinin alması gereken tutumun açıklığa kavuşturulması bağlamında gerekli olduğunu düşünüyorum…

HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 30 Mart tarihli Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanan röportajında “üçüncü ittifak”tan söz etmesi, iki burjuva blok arasına sıkıştırılmaya çalışılan siyaset ve HDP’nin bunun neresinde yer alacağı konusunda yeni bir tartışma başlatmıştı. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Tele 1’de Hakan Aksay’ın 17 Nisan’da yayımlanan “Ne Olacak” programında “üçüncü yol”un HDP’nin kuruluşundan beri savunduğu bir siyasi hat olduğunu ama “üçüncü ittifak diye bir mesele”leri olmadığını söyledi. 

Bir yanda faşist bir rejim için tahkimat yapan tek adam iktidarı ve onun cumhur ittifakı, öte yanda bize bu faşizm tehdidine karşı seçimleri tek kurtuluş adresi olarak gösteren millet ittifakı…

İşçi sınıfı ve halk güçleri için başka bir çıkış yolu yok mu?

Bu sorunun yanıtı bağlamında emek ve demokrasi güçleri arasında süren tartışmalarda ‘üçüncü yol’, ‘üçüncü çizgi’, ‘üçüncü ittifak’, ‘üçüncü seçenek’ gibi kavramlar sıkça kullanılıyor. Elbette burada asıl mesele kullanılan kavramlar değil, bu kavramların içeriğinin nasıl doldurulduğu ve bu temelde nasıl bir siyasi tutumun alındığıdır. Ancak yine de Demirtaş’ın “üçüncü ittifak”an söz etmesi karşısında Sancar’ın “üçüncü yolun üçüncü ittifak anlamına gelmediği”ni söylemesinde olduğu gibi yapılan açıklamaların işçi-emekçilere yol gösterici olmaktan çok kafa karıştırıcı bir rol oynadığını belirtmek gerekiyor. 

Bu temelde hem HDP Eş Başkanı Sancar’ın ve hem de Demirtaş’ın “üçüncü yol” ve “üçüncü ittifak” konusunda söylediklerini burada tartışmayı, demokrasi güçlerinin alması gereken tutumun açıklığa kavuşturulması bağlamında gerekli olduğunu düşünüyorum.

‘Üçüncü yol’, Tony Blair’in İşçi Partisi’nin İngiltere’de (Birleşik Krallık) yönetimde olduğu dönemde neolberalizm ile sosyal demokrasiyi sentezleme iddiasıyla uyguladığı politikaya verilen addı-ki, bu “güler yüzlü neoliberalizm” işçi sınıfı ve emekçilere yıkımdan başka bir şey getirmemişti. Elbette Sancar, “üçüncü yol’ derken asıl olarak Kürt hareketinin ‘üçüncü çizgi’ olarak tanımladığı siyaseti işaret ediyor. HDP’nin de belirleyici bileşeni olan Kürt hareketi, ‘üçüncü çizgi’yi Ortadoğu’da ‘demokratik konfederalizm’ ve Türkiye’de ise ‘radikal demokrasi’ programını yaşama geçirebilecek bir siyaset olarak tanımlıyor. Bu siyasetin ideolojik arka planında Marksizm’in emek-sermaye çelişkisinin kapitalist toplumu belirleyen temel çelişki olduğu tespitinin geçersizleştiği ve bunun yerini başkaca (ekolojik, etnik, dinsel, cinsel vb.) çelişkilerin aldığı iddiası yer alıyor. 

Bu yazı bu konuda bir tartışma yürütmeyi amaçlamıyor. (*) Bu konuya değinmemin nedeni, Sancar’ın “üçüncü ittifak”a karşı çıkışını “üçüncü yol/çizgi” siyaseti ile temellendirmeye çalışması. Çünkü “üçüncü çizgi”, Kürt hareketinin stratejik hedeflerini temellendiren bir politika. Oysa biz bugünkü koşullarda ülke siyasetinin hapsedilmeye çalışıldığı burjuva bloklaşmaya karşı alınması gereken tutumu tartışıyoruz. Dolayısıyla niyeti ne olursa olsun ve nasıl temellendirmeye çalışırsa çalışsın Sancar’ın “üçüncü ittifak” ya da “üçüncü seçenek”e karşı çıkışı, HDP’nin burjuva muhalefet blokuna (millet ittifakı) yedeklenmesi ya da eklemlenmesi olarak anlam kazanıyor. 

Millet ittifakının uzunca bir süredir HDP’yi kendi ittifakının dışında tutan ama onun desteğini almaya dayanan bir seçim stratejisi izlediği biliniyor. Zaten Demirtaş da tartışma yaratan röportajında “Eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse bu durumda HDP’nin öncülüğünde üçüncü bir ittifak, ‘demokrasi ittifakı’ olarak ilan edilebilir” derken bu durumu ortaya koyuyordu. Yani HDP’nin bugün burjuva muhalefetle resmi olmasa da fiili ittifak noktasında durduğunu ama bu muhalefetteki milliyetçi odakların (Akşener’in İP’inin) HDP’yi “terör”le ilişkilendirmeye dayalı tutumunun devam etmesi halinde yeni bir (üçüncü) ittifakın kurulabileceğinden söz ediyordu. Demek ki Sancar, Demirtaş’ın bu açıklamaları sonrasında “üçüncü ittifak diye bir meselemiz yok” derken burjuva muhalefete yeniden güvence veriyor.Reklam

Burada Demirtaş’ın “üçüncü ittifak”ın kurulmasını burjuva muhalefetteki milliyetçi-şoven tutumun devamı şartına bağlaması da eleştiriye muhtaç bir tutumdur. Çünkü burjuva muhalefetin de az buçuk demokratik bir tutum almaya zorlanması ancak halk güçlerinin kendi örgütlenme ve mücadeleleri üzerinden demokratik seçeneklerini yaratabilmeleriyle mümkün olabilecektir. Ancak bugün üçüncü seçeneği dayatan asıl olarak burjuva muhalefetin demokratik bir tutum almaya zorlanmasının ötesinde işçi sınıfı ve halk güçlerinin çıkarlarını savunacak bir siyasi programın burjuva muhalefetin ortaya koyduğu/koyacağı program olmadığı/olamayacağı gerçeğidir.

Burada bir noktaya daha değinmekte fayda var. Tek adam iktidarının sözcülerinin ve medyadaki temsilcilerinin Demirtaş’ın “üçüncü ittifak” açıklamasından sonra ellerini ovuşturup bu açıklamayı muhalefeti birbirine düşürmenin fırsatına dönüştürmek istemeleri yanlış bir algıya yol açabilir. “Üçüncü seçenek” ilk bakışta, faşist bir rejim inşasına yönelen iktidarın işine gelen bir politika olarak görülebilir. Ancak halk güçlerinin gerçek anlamda böyle bir seçenek yaratmaları bu beklentinin tam tersine sonuçlar doğuracaktır. Çünkü bu seçeneğin yaratılması hem kısmen son yerel seçimlerde ortaya konduğu gibi yeri ve zamanı geldiğinde en gerici olanın (tek adam iktidarının) yenilgiye uğratılmasını sağlayacak taktik bir tutumun ortaya konmasını dışlamaz ve hem de bu rejimin yenilgiye uğratılması sonrasında işçi sınıfı ve halk güçlerinin kendi taleplerini gerçekleştirmelerinin güvencesi olacak bir siyasi rol oynar.

Son olarak “üçüncü ittifak” ve “üçüncü seçenek” konusuna da kısaca değinmek gerekiyor. Çünkü “üçüncü ittifak” sadece seçime endeksli olmasa da asıl olarak örgütlü siyasi güçler arasında bir “birlik” tasarımı/önerisi olarak anlam kazanıyor. Oysa bugün siyasi partiler, sendikalar, emek ve meslek örgütleri arasında ‘yukarıda’ bir ittifak ne kadar gerekliyse aynı zamanda tabanda/yerellerde de işçi sınıfı ve halk güçlerinin en geniş kesimlerini emek, barış ve demokrasi mücadelesinde birleştirmek gerekiyor. Dolayısıyla siyasetin burjuva bloklar arasında sıkıştırılmaya çalışıldığı bugünkü koşullarda çıkış yolu, işçi sınıfı ve halk güçlerinin böylesi bir ittifakı da kapsayacak bir demokratik seçeneğini, yani üçüncü seçeneği yaratmaktan geçiyor. Bugün 1 Mayıs’ın bütün baskı ve yasaklara karşı insanca yaşam ve demokrasi talepleriyle yaygın ve kitlesel olarak kutlanması, böylesi bir seçeneğin yaratılmasında itici bir güç olabilir.

(*) Bu konuyla ilgili daha kapsamlı bir tartışma için Yusuf Akdağ’ın “Demokratik Modernite’nin ulus, devlet ve demokrasi teorisi üzerine” ve Arif Koşar’ın “Demokratik Modernite’nin‘marksizmeleştirisi’nin eleştirisi” yazılarına bakılabilir.


Yusuf Karadaş – Evrensel – 23.04.2021

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑