Makaleler

Published on Kasım 5th, 2020

0

Unutulan Karabağ ve “tarafsızlık” – Hasan Aksu


Bugün Kobane’nin Kürdistan toprağı olmasına rağmen içinde bulunduğu durumdan dolayı ayrı bir statü taşıması, Kobane’nın Kürdistan toprağı olduğu gerçeği değiştirmediği gibi. Karabağ da böylesi bir özgüllüğe sahiptir…

Binlerce, yüzlerce yıl baskı, işgal ve soykırım yaşayan bir ulusun kopmaz bir parçası olan Karabağ Ermenileri tarih boyunca haksızlığa uğramış, kendi iradeleriyle kendi kaderlerini belirlemek istediklerinde çok yönlü engellere ve baskılara maruz kalmışlardır.

Sovyetler Birliği’nden günümüze Karabağ ve buna benzer birçok sorun sürüncemede bırakılmıştır. Var olan sorunu temelden çözmek yerine idare etme, sürece bırakma yöntemi benimsenmiştir. Bu çözümsüzlük günümüze kanayan yara, kötü bir miras olarak kalmıştır. Karabağ toprakları soykırıma uğrayan kadim Ermeni ulusuna ait topraklardır. Dün olduğu gibi, bugün de gerçek olan budur. Bu gerçeğin bir parçası olarak Karabağ’da Ermeni topluluğu yüz yıllarca çoğunluk bir olarak varlığını sürdürmüştür. Karabağ’da yaşayanların yüzde doksanı Ermeni topluluğundan oluşurken, diğer azınlıklar yüzde on çınarındaydı. Bugün bu topraklarda yaşayanların yüzde yetmişini Ermeni toplumu oluşturmaktadır. Diğer azınlıkları Azeri, Kürt Gürcü vb oluşturmaktadır. Her nedense günümüze evrilen bu gerçeklik bilinmesine rağmen, Karabağ Ermenistan toprakları olarak görülmek istenmedi, istenmiyor. 

Bugün Kobane’nin Kürdistan toprağı olmasına rağmen içinde bulunduğu durumdan dolayı ayrı bir statü taşıması, Kobane’nin Kürdistan toprağı olduğu gerçeği değiştirmediği gibi. Karabağ da böylesi bir özgüllüğe sahiptir. 

Varlığını korumasa da, “Kızıl Kürdistan” kurulmuşsa ve bir zaman sonra son bulmuşsa bu olumsuzluğu Karabağ Ermenileri’nde aramak büyük bir haksızlıktır. Kürtlerin sosyal, kültürel, inançsal varlığı, sözlü, yazılı tarihi, kültürü ve dili korunmuşsa, günümüze taşınabilmişse bilmeli ki, Ermenistan’ın başkenti Erivan’dan ismini alan, yüz yıla yakın özgürce Kürtçe yayını yapan Erivan Radyosudur. Ve günümüze kadar Kürt dilini, tarihini, kültürünü koruma ve yaşamasına destek veren Ermenistan’ın devletinin katkıları inkar edilemez. Bu gerçeği kimse inkar edemez ve yok sayamaz. 

Bugün kırk milyona yakın Kürt ulusunun yazılı tarihi ve kültürü varlığını koruyorsa Erivan’da yaşayan ve Kürtlerin özgürce dilini, kültürünü, tarihini, tiyatrosunu günümüze taşımasında Ermenistan’da yayın yapan Erivan Radyosu’nun önemli, hatta belirleyici payı var. Soykırıma uğramış bir ulusun, aynı kaderi paylaşan başka bir ulusun varlığını her yönlü korumasına, yaşamasına bilinçli bir şekilde destek vermesinin belirleyici önemini inkar edemeyiz. Azerbaycan’da yaşayan Kürtlere ne böyle bir şans verildi, nede olanaklar sunuldu, aksine Azerbaycan’da yaşayan Kürtlerin varlığı yok sayıldı. Asimile edilerek kendi özüne yabancılaştırıldı. En basitinden bu farklılığı görmemiz neler yaşandığını görmemize yeterlidir. Yaşanan tarihi gerçekleri hasır altı etmede çok marifetli olduğumuz için keyfimize göre yazıp çizerek tarihi gerçekleri inkâr edebiliyoruz.

Karabağ’ın özerklik, otonom vb vazgeçmek istemesi, dönem, dönen Ermenistan’a katılmak istemeleri yok sayılarak çeşitli baskı ve tehditlere maruz kalmıştır. İradeleriyle aldıkları bağımsız devlet olma ve kendi öz yönetimlerini oluşturma hiçe sayılmıştır.

Karabağ’da yaşayanların aldıkları özgür irade ve karar emperyalist devletler ve onların işbirlikçileri tarafından yok sayılmıştır. İnsanların yaşadıkları topraklara sınır koyarak ve bu sınırlar üzerinden kâr ve çıkar üzerine savaşlar çıkaran egemen sınıflar her dönem ‘böl-parçala yönetmeyi’ esas almışlardır.

Bu topraklarda birçok kavim, topluluk, ulus ve azınlık milliyetler yaşamış, birbirleriyle savaşmış, bazı azınlıklar egemen ulus ve devletler tarafından baskı ve zor yoluyla varlıkları yok sayılmış, katledilmiş, arta kalanlarsa asimile edilerek dilleri, kültürleri, inançları yok sayılmıştır. İnsanlık tarihine şöyle bir göz attığımızda bu gibi yüzlerce haksızlıkla, katliam ve zorla yurtlarından, topraklarından sürülmeye tanık oluruz, hala olmaktayız. 

Bu gibi haksızlıklara karşı açık ve net tavır almak tarihi bir sorumluluktur.

Yaşanan tarihi haksızlıkları ve yaşanan kanlı geçişleri biz her platformda açıklar, nefretle kınar ve protesto ederiz. Gündeme getirilmesini savunur, açığa çıkarılmasını savunur ve bunun mücadelesini veririz. 

Ancak onları yeniden günümüzün temel sorunu hâline getiremeyiz. Sınıf mücadelesinin önünde tutamayız. Tarihte yapılan haksızlıkların sınıf mücadelesinin bir parçası olduğunu gözardı etmeyiz. Tarihte yapılan haksızlıkların, soykırımların açığa çıkarılmasına yardımcı olur, karanlıkta kalmaması için mücadele ederiz. Biliriz ki tarihimizde çokça yaşanmış soykırım ve haksızlıklar olmuştur. Çerkezlerin 1860 lı yıllarda yaşadığı soykırım vb buna en acı örnektir

Bizim görevimiz ulus ve azınlıklar sorununu tam hak eşitliği ve kendi kaderini kendilerinin tayin etmesi desteklemek ve bu tür mücadeleleri haklı ve meşru olduğunu her platformunda savunmak, demokratik, anti işgalci yönüne vurgu yaparak omuz vermektir. Yaşadığımız bu süreçte devrimci hareketlerin neredeyse tamamı bunu bile diyemediler, genel klasik söylemlerle yetindiler.

Bugün Karabağ ‘da ilhak ve işgal savaşı başlatan Azeri ve faşist Türk devletinin baş kışkırtıcı, baş düşman olduğu görülmek istenmemektedir. Emperyalist devletler Kafkaslar, Kırım üzerinden egemenlik kurma planları hesaba katıldığında kimin nerede, niçin hareket ettiği, kimin yanında durduğunu çok iyi görebilir okuyabiliriz.

Karabağ’da yaşananları, “her türlü milliyetçiliğe karşıyız” genellemesi içerisinde ele almak ilk bakışta doğru gibi gelse de, somut şartlar çerçevesinde ele alındığımızda bir dizi yanlış tespitler yapıldığını açık görmekteyim. Karabağ’da yaşanan yüzlerce yıllık sorunun günümüze taşınmasının sebeplerini( haksızlıkları ) görmezden gelmek, genel ” beylik” önerilerle yetinmek bizi bugünlere getirdiğini artık kabul etmeliyiz.

Azınlıklar sorunu genel önermeler sunarak, sorunun çözümüne yardımcı olamadığı gibi, haklı ve meşru direnişi gözardı etmeyi beraberinde getirmektedir.

Haksız savaşları bölgemizde kışkırtan, panturkist-panislamist zehiri diğer ülke ve ulusları ezmek, egemenliği altına almak için kusan bir baş düşmanı görmemekten kaynaklanmaktadır. Bölgeyi “çok iyi bildiğini” söyleyenler bu gerçekliği görmezden gelmektedirler. Olgu ve olaylar keyfiliğe, niyete göre ele alınamaz. Toplumsal olaylar ve gelişmeler sınıfların, ulusların içinde bulunduğu konumlanışı ve ona uygun mevzilenişinde beraberinde getirir. O günün somut koşulları içinde değerlendirilir. Sorunu genel boyutu içinde görenler ve yetmez Kızıl Kürdistan sorununu gündeme taşıyanlar bilmeli ki, Karabağ’da bugün yaşanan katliam ve yaşanması muhtemel bir soykırım tehlikelerini gözardı eden bir anlayıştır. 

Bu konuda bölgemizde doğruya yakın en olumlu tavrı Kürtler ( KCK) koymuştur. Türkiye devrimci hareketi yüz yıllık yanlışını devam ettirerek vebal altında kaldı. Çifte standartlı davranışını devam ettirdi. Kobane’de aldığı tavrı Karabağ’da alamadı.

Özellikle, “Türkiye’yi emperyalist gören ve uluslararası sermayede aslan paya sahip olduğu” iddiasında bulunan devrimci kurum ve kuruluşlar Karabağ sorununda ortaya çıkan bu çözümsüz çelişkiyi açıklığa kavuşturarak bizi ikna etmek zorundalar. 

Yarı sömürge Türkiye, Karabağ’da yaşanan savaşın neresinde bulunuyor sorusuna açık, net cevap bulmalı, çözüm sunmalılar. Tekrar ediyorum, genel söylemlerle, önermelerle sorun çözülemez, tekrardan emperyalist devletlerin istediği çerçevede Karabağ sorunu çözümsüzlüğe bırakılmış olur.

Ulusal sorun ve sömürgeler meselesi çok karmaşık hassas özelliklere sahiptir. Günümüzde şimdiye kadar çözülememiş, hala çözüm bekleyen birden çok sömürge ve ulusal sorun çözüm beklemektedir. Sorunların çözümü sınıfın ulusal ve sosyal mücadelelere doğru tavır takınması ve savunduğu programı yaşama geçirmesiyle nihayet bulacaktır. Bu cüret ve cesareti hakkıyla uygulayan bir yapıyı bugün görebilmek ne yazık ki yoktur. 

Dün Kobane’de yaşanan işgal ve ilhak saldırısı ne ise, bugün Karabağ’da yaşananlar aynı benzerliktedir. Avrupalı emperyalist devletlerin desteği ve hatta faşist Türk devletinin destek verişi  sonucu Barzani ve Talabani önderliğinde kurulan güney Kürdistan yönetimini desteklediğimiz/desteklendiği  gerçeği her nedense unutulmuş oluyor.  Güney Kürdistan’da  ilan edilen özel statü ve yönetin şekli ne ise, Karabağ’da devam eden statü/ yönetimde özde benzer ve aynıdır.  Bu anlamda, Karabağ’da yaşanan ilhak, işgal ve soykırımı başlatan faşist Türk devleti ve Azeri devletine ve onların paralı katıl sürüsü DİAŞ karşı yürütülen direniş ve savunma meşru ve haklıdır, desteklenmelidir. Çok bilenler ulusal sorunun bu ince bam telinde sınıfta kaldılar. Her şey bu kadar net ve açık.


Hasan Aksu – 05.11.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑