Türkiye no image

Published on Haziran 23rd, 2021

0

Üstün: Deniz biziz, Deniz bizim yoldaşımız

HDP geçmiş dönem milletvekili ve Ekoloji Komisyonu üyesi Üstün Kobanê davasında yaptığı savunmada, 6-8 Ekim direnişi sırasında yaşananlara ilişkin defalarca verdikleri önergelerin reddedildiğini hatırlattı. Suçlu olmadıkları için ortada karartacak bir delil olmadığının altını çizen Üstün, “Halklar iradesini bize teslim etmişti. Biz yaşamı özgür kılmaya çalışıyoruz yaptığımız siyaset düzleminde” dedi. 

Kobanê davasının 3. duruşmasının 7. oturumu sürüyor. Sincan Hapishane Kampüsünde görülen duruşmada HDP geçmiş dönem milletvekili ve Ekoloji Komisyonu üyesi Prof. Emine Beyza Üstün davanın esasına ilişkin savunma yaptı.

ÜSTÜN: DENİZ BİZİZ, DENİZ YOLDAŞIMIZ
HDP İzmir İl örgütüne yönelik yapılan saldırıda katledilen Deniz Poyraz’ı anarak sözlerine başlayan Üstün,  “Deniz biziz Deniz bizim yoldaşımız. Deniz’in bizi temsil ettiği her anı ve mücadelesi için emeği ve kadın mücadelesini bizimle birlikte büyüttüğü için saygıyla anıyorum. Annesine sabır diliyorum” dedi.

Deniz’in katledilmesinin ve Kobanê davasının Türkiye halklarının yaşadıklarının bir resmi olduğunu ifade eden Üstün, “Saldırgan özel eğitim almış, seçilerek zamanlaması tam da bu davaya ve davayla birlikte açılan diğer süreçlere denk getirildi. Bu davada tahliye olan siyasetçi arkadaşlarımızı önce sloganlarla uğurladık sonra İzmir’de bu saldırganın silahından çıkan kurşunla bir mesaj iletilmek için saldırgan görevlendirildi. Son derece organize edilmiş, bu dosya da yaşadığımız gibi. Hem  size hem bize bir gözdağı olarak son derece net bir şekilde kamuoyuna iletildi. Bu davada olduğu gibi. Zor bir dava size kolaylıklar diliyorum” ifadelerini kullandı.

‘KOBANÊ BİR AZMETTİRME DAVASI’
Kobanê davasının bir azmettirme davası olduğunun altını çizen Üstün, “Bu dava HDP’nin HDP ile birlikte yol alan özgürlük arayışına çıkanlara karşı, egemen sistemin bozulması paniğiyle azmettirme davası. Bize dijitalleri verdiler. İçerisinde sayılar uçuşuyor. Dijitallerde bir şey olduğunu düşünmüyorum ama inceleyeceğim ve eksik bir şey olursa ekleyeceğim” şeklinde konuştu.

Kobanê direnişi sırasında ve sonrasında parti olarak, konunun siyasi boyutunun araştırılması, o süreçte yaşanan olayların, gerçeklerin ortaya çıkarılması için Meclis’te  defalarca araştırma önergeleri verdiklerini hatırlatan Üstün, “İlk önerge 6 Ekim 2014 tarihinde grup başkanvekilimiz tarafından verildi. Son verilen önerge 15 Ekim 2020, yani biz gözaltındayken verildi. Biz ağır cezada yargılanırken, bu konuyla ilgili gerçeklerin açığa çıkması, araştırılması için verilen önergeler Meclis’te iktidar tarafından reddedildi” dedi.

‘YANLIŞ KİŞİLERİ YARGILIYORSUNUZ’
Gerçeğin ortaya çıkarılmasının bu topraklarda barış isteyen herkesin sorumluluğunda olduğunu ifade eden Üstün, “Biz bu sorumluluğu, halkın iradesini arkasına alan arkadaşlarımız Meclis’e sundu, sunduk. Sürekli bu topraklarda eşit ve barış içinde yaşamı inşa etmek için çabaladık. Biz ağır ceza mahkemelerinde yargılanırken de bu araştırma önergeleri verildi ancak bizi kötü itham eden partilerin oylarıyla reddedildi. Yanlış kişileri yargılıyorsunuz. Bu siyasi bir müdahale. Biz iddialarla suçlanıyoruz. Usulsüz olarak özgürlüğümüz elimizden alınmış durumda. Bu müdahale siyasi olarak HDP’ye, HDP’nin politikalarına, programına, HDP siyasetini benimseyen parlamentoda temsiliyetini HDP’ ye veren halkların iradesine siyasi olarak yapılmış müdahalelerdir” diye konuştu.

‘KARARTACAĞIMIZ BİR DELİL DE YOKTUR’
Tutukluluğun devamı kararında iddia edildiği gibi bir kaçma niyetinin olmadığının altını çizen Üstün, “Suçlu değilim, ortada işlediğim bir suç ve suçlu olmadığım gibi karartacağımız bir delil de yoktur. Biz bu topraklarda ‘bu suça ortak olmayacağız’  diyen akademisyenler ceza aldık çoğumuz ise beraat aldık. Sorumluluk alıyoruz, kararlıyız bu topraklarda barışı inşa edeceğiz” dedi.

Üstün, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki sürecin Türkiye halklarının iradesine bir darbe olduğunu belirtti. Üstün, “Bu davaya konu olaylar aslında 6 Ekim günü başlamadı. Bu olaylar Şengal’e müdahalenin başladığı günden beri içimizde siyaseten tartışılan, adım adım DAİŞ’in sürdürdüğü katliamları önlemek için neler yapabiliriz diye konuşuyorduk. Toplantılarımızda ilk gündem maddesi, IŞİD saldırısını durdurmak için ne yapabiliriz mücadelesi içindeydik. Her il ve ilçede bütün Ezidi ve Kürt halklarının yakınları başta olmak üzere herkesin teyakkuz halinde olduğu bir dönemdi. Katliam büyüyordu ve Türkiye’ye de geliyordu. O sınırın bir hükmü yok” sözlerine yer verdi.

‘DAYANIŞMA ÇAĞRILARINI HER TÜRLÜ YAPARIZ’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Ekim 2014’te yaptığı “Kobanê düştü düşüyor” açıklamasını da hatırlatan Üstün, “Bu açıklamadan sonra ölümler yaşandı. Biz ise sizin sonradan eklediğiniz açıklamada ‘provokasyona gelmeyin’ açıklaması yaptık. Türkiye siyasetini özgürlüğe taşıyan, bu kadar önemli bir partinin  kimliği bu dava içinde 3 tane tweete bağlanıyor. Biz dayanışma çağrılarını her türlü yaparız. Parlamentoda da yaparız. Siyasete de bu çağrıyı yaparız. Tüm açıklamalarımızda bu var. En ufak bir azmettirme kelimesi geçmeyen tweet, bu davanın gerekçesi olarak sizin dosyanızda delil olarak duruyor” şeklinde konuştu.

Daha önce Şengal’de koruyamadıkları hakları Kobanê’de  korumak için mücadele etiklerini ifade eden Üstün, “Bu bizim borcumuzdu. Ama 7 Ekim’den sonra ciddi anlamda ölümler yaşandı. Biz bu ölümler yaşanmasın diye siyaset yapıyoruz, bunlara neden olacak en ufak bir tutumumuz olamaz. Biz bu topraklarda kardeşliğin, barışın, yan yana duruşun siyasetini örmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla bu ölümlerin faili kimse bu salonda onların oturması gerekiyor biz değil” dedi.

‘SÜREÇ HDP’NİN KAPATILMASINA KADAR GELDİ’
Sürecin sonucunda bir algının yürütüldüğünü dile getiren Üstün, “Kalıcı barış talebini, Kürt sorunu başta olmak üzere, tüm sorunların çözümünü üstlenen partiye karşı bu siyasi algı yürürlüğe sokuldu. 7 Haziran seçimlerinden sonra adım adım tüm sistem değiştirildi. Halkın iradesini temsil edenlerin dokunulmazlıkları kaldırıldı. 2016’dan 2020’ye kadar süren süreçte HDP’li  belediyelerin tümüne kayyımlar atandı. Başta kadın eşbaşkanları tutuklandı. En son HDP’nin kapatılması davasına kadar süreç geldi” şeklinde konuştu.

‘Nasıl Kobanê sadece ismiyle yeterli değilse IŞİD’in yaptığı katliamların o dosyaya aktarılması gerekiyor’ diyen Üstün, “Bunun gibi bugün dahil olmak üzere her defasında dava açılmadan önce ve sonra toplumsal alanda açıklama yapan MHP başkanı olmak üzere dönemin atanmış ‘İçişleri Bakanı Soylu’nun ve şimdi hükümetin başındaki Erdoğan’ın’ bu tarihlerdeki tüm sözlerinin bu dava dosyasında olması gerekiyor. Kendileri azmettiricilerdir. Yargıya müdahale ediyorlar. Algı oluşturuyorlar. Bu dava siyasi bir dava siz de bunu biliyorsunuz” diye belirtti.

‘TÜRKİYE’DE YAŞANAN OLAYLARIN İDDİANAMESİ BU DEĞİL’
7 Haziran 2015 tarihinin HDP’nin halkların iradesini Meclis’e taşıdığı tarih olduğunu vurgulayan Üstün , “Kapatma davasının iddianamesi de 7 Haziran’da verildi. Bu tarihlerin, bu günler denk getirilmesi çok zor. Siyasi iktidar yaratmaya çalıştığı bir algıyla, yürütülen dava ve iddianamelerin tam tamına bir torba iddia olduğunu görüyoruz. Bu davanın adı Kobanê ise tüm süreci ele almamız gerekiyor ama bu dava Türkiye sınırları içinde yaşanan olaylar ise bunun iddianamesi bu değil” sözlerine yer verdi.

Şengal’de yaşanan katliamları bildiklerini ifade eden Üstün, “Orada tüm halklar katledildi, kadınlar ve çocuklara el konuldu. Bunların yansıması hala devam ediyor. Bu katliamdan nemalananlar bunu tarihe yayarlar. 3 Ağustos 2014’te Ezidilere katliam yapıldı. Katliamın yaşandığı bu topraklara bu kadar yakın olan kadın siyasetçiler olarak Şengal’de yaşananları hazmedemiyoruz. Biz her 3 Ağustos’ta  bulunduğumuz yerde HDP’li siyasetçiler ve tüm yoldaşları olarak kırmızı karanfil bırakırız suyun kenarına. Bulunduğunuz yerde rastlarsanız bilin ki o karanfilleri kadınlar bırakmıştır” dedi.

‘ENGELLEYEMEDİĞİMİZ İÇİN KENDİMİZİ AFFETMEDİK’
Üstün, “Egelleyemediğimiz için kendimizi affetmediğimiz Şengal katliamının ardından bugün hala katliamlar devam ediyor. 2017’de Kırşehir’de Kırşehir  polisi biri 5 diğeri 7 yaşındaki Ezidi kardeşi, IŞİD’li  olduğu belirtilen bir kişinin evinden kurtarıyor. Şengal katliamından 3 yıl sonra yaşanıyor bu. Tarih 31 Temmuz 2020 yani biz daha tutuklanmadık, bize müdahale yapılmadı. Şengal katliamı sırasında 16 yaşında olan Zozan K., isimli bir kadın Sincan’da hemen yanı başımızdan IŞİD’li olduğu belirtilen bir kişinin elinden akrabaları tarafından satın alınarak kurtarılıyor. Kadının tecavüze uğradığı psikolojik olarak sorunlar yaşadığı belirtiliyor. Bu tarihte daha bize müdahale yapılmadı. 2 Mart 2021’de yer bu sefer Ankara’nın Keçiören ilçesinde, burada dibimizde tutuldukları evden internetteki köle pazarlarında satışa çıkarılan Ezidi kadınlar, yakınları tarafından açık artırmayla satın alınıyor ve hızlıca  Türkiye’den çıkarılıyor. Bunlar sadece erişebildiğim haberler.”

‘YAŞAMI ÖZGÜR KILMAYA ÇALIŞIYORUZ’
Üstün, 6-8 Ekim direnişini yaratanın Êzidîlere yönelik IŞİD katliamları ve saldırıları olduğunu dile getirdi ve şöyle devam etti: “O dönemdeki tüm provokasyonları tek tek konuşmamız lazım. Sadece 6-8 Ekim olayları dediğiniz süreçte ölenlerle bir illiyet bağı kurulmaya çalışarak bunu çözemeyiz. Önce suç gerçekten tanımlanmalı sonra suçun gerçek failleri bulunmalı. Biz o dönem siyaseten sorumluluk aldıysak eğer, bunun için çabaladık. Şengal’de yaşanan olaylar Kobanê’de yaşanmasın diye çabaladık. Ve her engel olamadığımız olaylardan kendimizi sorumlu tutuyorduk. Çünkü halklar iradesini bize teslim etmişti. Biz yaşamı özgür kılmaya çalışıyoruz yaptığımız siyaset düzleminde.” 

‘İKTİDAR ÇAĞRILARIMIZA YANIT VERSEYDİ SURUÇ KATLİAMI YAŞANMAZDI’
HDP’nin 6-8 Ekim’de daha fazla ölümün yaşanmaması için çaba sarf ettiğinin ve HDP yöneticilerinin hükümet yetkilileriyle temasa geçtiğinin altını çizen Üstün, “Olası gelişecek provokasyonların önüne geçmeye çalıştık. Maalesef 37 kişi olarak bu dosyaya giren bizim daha fazla olduğunu düşündüğümüz – ki o dönemin başbakanı başka rakamlar telaffuz etti – bu canlar kaybedildi. Polisin müdahalesiyle bu acı olaylar yaşandı. 6-8 Ekim, Kobanê halkının Şengal’de yaşanan acıları yaşamaması için bir çabaydı. Biz sorumluluk aldık ve üzerimize düşeni yaptı” diye konuştu. İktidarın HDP’nin bu çabalarına karşılık vermediğini ifade eden Üstün, “O dönem bu çaba yerini bulsaydı, birliktelik çağrıları hükümette ve devlette karşılığını bulsaydı ve yan yana olabilseydik, bugün Sincan’a kadar giren bu köle pazarlarına tanıklık etmezdik. Bu kadar insanlık dışı bir süreci öremezlerdi. Öte yandan eğer çağrılarımıza yanıt verilmiş olsaydı Rojova’ya çocuklara oyuncak, kitap götürmek için yola çıkan çoğu öğrenci 34 sivil 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta buluştukları çay bahçesinde IŞİD militanları tarafından bombalanarak katledilmezdi” şeklinde konuştu.

‘İTİRAZLARIMIZA RAĞMEN İPTAL EDİLMEYEN İDDİANAME BİR TORBADIR’
Kobanê Davası iddianamesinin gerçek sorumluluklarını yansıtmadığını ifade eden Üstün, “Bizi yargıladığınız, itirazlarımıza rağmen iptal etmediğiniz bu iddianame bir torbadır. Siyasetin yargıya düşürüldüğü bir iz düşümdür. Bu iddianamede bize atılan suçlara bakıldığında ‘yakalanmamak amacıyla öldürme’ ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’,’cebir ve tehdit kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’, ‘suç örgütüne yardım sağlamak maksadıyla, gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma’, ‘var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturduğu güçten yararlanarak yol kesme’… Ben yol kesmedim, hiçbir arkadaşım yol kesmedi. Bu suçların hiçbirini ben işlemedim. Olmayan bir suçun delilini de gizleyemem. Ben kimseyi öldürmedim. Hiçbir arkadaşım da öldürmedi. Ne 6-8 Ekim’de ne öncesinde ne sonrasında, yaşamım boyunca elimde hiç silah olmadı. Hiçbir yeri yağmalamadım. Her yerde siyasi iktidarların müdahalelerine, kapitalizmin saldırılarına karşı yaşamın korunması ve özgürlüğü için mücadele verdim, veriyorum; bunun için siyaset yapıyorum. Bir arada özgürce ve barış içinde yaşamak için sorumluluk almaya, kalıcı barışı yaratmaya çalışıyoruz” dedi.

‘ÖRGÜTLÜYÜM’
Örgüt üyesi olmakla suçlandığını belirten Üstün, “Hakikat ben örgütlüyüm” vurgusu yaptı ve şöyle devam etti: “7 Haziran 2015 yılında Türkiye halklarının yüzde 13,2 ‘sinin oyu ile seçilerek halkların iradesini, umudunu taşıyan, Meclis’e üçüncü parti olarak girmiş, o günden beri parlamentoda ikinci muhalefet partisi olarak siyaset yürüten, programı ve tüzüğü ile onaylı HDP’ nin üyesiyim. Eğitim emekçisiyim, akademide çalışıyorum. KESK’ e bağlı Eğitim-Sen üyesiyim. Evet örgütlüyüm. Üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliğinin, akademik hak ve özgürlüklerin korunması için mücadele veren Öğretim Üyeleri Derneği’ nin üyesiyim. Araştırmaların tartışıldığı, yayınlaştırıldığı, akademik çalışmaların desteklendiği Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) üyesiyim. Meslek örgütüm olan, mesleki bilgi ve deneyimimi yaşamdan ve toplumdan yana kullanan mimar ve mühendislerin örgütlü yapısı TMMOB’un üyesiyim. Çevre Mühendisleri üyesiydim. Ben örgütlüyüm. Örgütlü olduğum tüm yapılar demokratik kitle örgütleridir. HDP de demokratik bir siyasi partidir. Yaşamın, emeğin, yaşam alanlarının, doğal ve kültürel varlıkların korunması; eşitsizliklerin, sömürünün, katliamların sonra ermesi ancak demokratik birliktelik, mücadele ve dayanışma ile başarılabilir buna inanıyorum. Onun için örgütlüyüm. Yaşamım boyunca buna inanarak mücadele yürüttüm. Kendimden doğru bir süreç okuyacam. HDP olarak eşitsizliklere, sömürüye, katliamlara karşı politika yürütüyor, siyasi sorumluluk alıyoruz. Evet siyasi sorumluluk aldık çünkü bir derdimiz var; bu ülkede kalıcı barışı inşa etmek istiyoruz, sömürüye son vermek istiyoruz, Kürt sorununda çözüme destek vermek istiyoruz. Boşuna aramayın, bizim dilimizde siyasi kültürümüzde azmettirmek yoktur. Tweet ile 37 ölümü iddia makamı fiyonk etti -ki aradaki süreç yok sayıldı- kimler provoke etti bunları bir tarafa atıp, şık bir şekilde adını da 6-8 Ekim Kobanê olayları koyup Türkiye’nin 3’üncü partisini dava konusu yapıyorsunuz. Samimi olalım, bu iddianamede HDP’yi yargılıyorsunuz. Bu iddianamede IŞİD’in i’sı yok.”

HDP’nin siyaset yapmak için sorumluluk aldığını ve bunun da bedelini ödediğini söyleyen Üstün, “HDP’nin temel hedeflerini; ırkçılığa, ayrımcılığa, şiddete, sömürüye karşı siyasetini; toplumsal cinsiyet eşitliğini kapsayan programını; yaşamın ve yaşam alanlarının korunmasını içeren ekoloji perspektifi; çalışma güvenliğini, işçilerin, emekçilerin haklarını savunan emek politikalarını; patriyarkaya karşı yaşamdan yana tutum alan kadın siyasetini savunuyoruz. Yargıladığınız böyle bir parti. Kapatılmaya çalışılan böyle bir parti. HDP Kadın Meclisinde ve Ekoloji Komisyonunda siyaset yapmaya devam ediyorum” dedi.

‘SİYASET YAPMA HAKKIMIZ GASP EDİLİYOR’
Egemen sistemin önündeki tek engel olarak HDP’de buluşan siyasi dinamikleri gördüğünü söyleyen Üstün, o yüzden hedef haline getirildiğini söyledi. Kendilerini hedef gösteren siyasetçiler hakkında “azmettirmeden” suç duyurusunda bulunulmasını isteyen Üstün, “Böyle böyle siyaset yapma hakkımız gasp ediliyor” dedi. 

‘MÜSİLAJ BİR ÖLÜMDÜR’
Marmara Denizindeki müsilaja da değinen Üstün, “Müsilaj bir sonuç, bir ölüm, atıkların yarattığı bir sondur. Yıllarca uyardık; bunu yapamazsınız, bu atıkları denize bağlamayazsınız dedik. Onlar yaparız dediler. Musilaj bir ölümdür, yanlış politikaların bir sonucudur. Sadece bunu üstten almakla çözmek mümkün değil, çünkü alttan beslenmeye devam ediyor. Çok akıllılar bir de oksijen enjekte etmeye çalışıyorlar. Çok akıllılar. Yani oksijeni basıyorlar ama hiç kimse bu sorunun gerçek nedenini çözmeye çalışmıyor. Marmara ölüyor” diye konuştu.

‘BİRKAÇ NESLİN ZEHİRLENMESİNE KARŞI MÜCADELE EDİYORUZ’
Akkuyu Nükleer Enerji projesine dikkat çeken ve buna muhalefet ettikleri için yargılandıklarını belirten Üstün, bu tür projelerin nükleer patlama olmaksınız sadece atıklarının bile birkaç nesli zehirlemeye yeteceğini söyledi. “Biz bütün bunların durdurulması için, etkilerini sonuçlarını bildiğimiz için mücadele ediyoruz” şeklinde konuşan Üstün, bunun sorumlularından hesap sorduklarını söyledi. Üstün, “Bu bir siyaset zemini. Sadece araştırma ile doğruların bulunması yeterli olmadı. Sorumluluk almam zorunlu hale geldiği için HDP’de siyaset yapmaya başladım. HDP’de oluşan siyaset tam da benim istediğim, bu topraklarda yaşanan bütün sorunların çözümünü arayan her biri kendi alanında mücadele eden siyasetçilerin yan yana geldiği bir zemindi. Biz barışı inşa edeceğiz bu topraklarda, bunda da kesin kararlıyız” dedi.

‘SADECE MARMARA DEĞİL HEPİMİZ ÖLÜYORUZ’
İktidarın yaşama müdahale ettiğini belirten Üstün, “Bunun sonucu ölüm. Marmara ölüyor, koca bir deniz. Sadece Marmara ölmüyor, hepimiz ölüyoruz. Doğa bu kadar saldırı altında kendisini iyileştiremiyor. Ergene Nehrine o atıkları verirseniz doğa ölür. Bir karar vermemiz lazım: Ya bu sistemin müdahalelerin yanında olacağız ya da birlikte buna demokratik yöntemlerle, doğru çözümlerle, doğru siyaset hattıyla dur diyeceğiz” diye konuştu. “HDP sadece kendisi için mücadele etmiyor” diyen Üstün, “Herkesin eşit, özgür bir yaşam sürmesi için mücadele ediyor. Eğer yeterli olsaydı o çok sevdiğim laboratuvarımdan ayrılmazdım. Ama sorumluluk aldım. “Biz bu suça ortak olmayacağız” dediğimiz gün hepimiz üniversitelerden atıldık” dedi. “Bizler hayata emek verenleriz, biz neyi değiştirmek istiyorsak orada sorumluluk aldık” diyen Üstün, “Savunmalarımızdan okuduklarınız bizim, sizin bütün halkların eko-sistemin hayatı içindir, belleğin korunması içindir. Biz buradan devam edeceğiz” dedi.

Üstün, “Gezi Parkında da mücadele ettik, Hasankeyf için de yaptık, Allianoi için de yaptık, Tarlabaşı yıkılırken de mücadele ettik. Bunu sadece biz yapmadık, hep birlikte mücadele ettik, yan yana durduk” dedi. İktidarın “şirketler kazansın” diye bütün yaşam alanlarını parça pinçik ettiğinin altını çizen Üstün, “İktidar şirketlere sınırsız imkan veriyor” dedi. 

‘SADECE HAVALİMANI İNŞAATINDA 56 İŞÇİ YAŞAMINI YİTİRDİ’
3. Havalimanı projesine dikkat çeken Üstün, ısrarla yapımı tamamlanan 3. köprü, bağlantı yolları ve 3. Havalimanı inşaatında en az 42 bin 300 hektar doğal alanın, 200’den fazla sucul sistemin, 28000 hektardan fazla orman ekosistemin tüm habitatı ile birlikte yok olduğunu söyledi. Üstün, “Sadece havalimanı inşaatında kimlikleri belirlenebilen en az 56 işçi yaşamını yitirdi” dedi. İSİG’in 2020 yılı iş cinayetleri raporunda en az 2 bin 427 işçinin hayatını kaybettiğinin tespit edildiğini belirterek, “Bunlar benim siyasete girme nedenlerimdir” dedi.

‘SORUMLULUĞU ÜSTLENİYORUM’
Üstün, sözlerini şöyle devam etti: “Bu dava da dahil açılan ve sürdürülen davalar, seçilmişlere ve siyasetçilere, iktidarın politikasını eleştirenlere, muhalefet edenlere, hukukçulara, emekçilere uygulanan tutuklamalar, düşünce özgürlüğünü yok eden siyasi karar ve planlara katkı vermekte, demokratik rejime yapılan müdahaleleri desteklemekte, hak ve özgürlüklere müdahaleleri meşrulaştırmaktadır. Kapitalizmin sürdürülmesi için sermayenin yanında ve destekçisi olan otoriter, tekçi, erkek egemen (patriyarkal) siyaseti yürüten iktidarlara karşı olmak ve zulüm, yıkım, sömürü, yerinden yurdundan zorla etme ve şiddet yerine barış için ve özgür ve güvenceli bir yaşam için demokrasiyi güçlendirmek hepimizin sorumluluğudur. Bu sorumluluğu üstleniyorum.

Bir kadın siyasetçi ve akademisyen olarak doğayı, bir arada eşit ve özgür yaşamı korumaya kararlıyım. Bundan ödün vermeyeceğim. Hukuksuz, delilsiz, usulsüz açılan davalarla, tutuklamalarla özgürlüğümden, özgürlüğümüzden yoksun bırakıyorsunuz. Buna son verin. Asılsız ve siyasi müdahalelere hukuk ve adaleti alet etmeyin.

‘KARARI GELECEĞİNİZ İÇİN VERMİŞ OLACAKSINIZ
HDP’nin politikalarını ortadan kaldırmak için siyasi iktidarın yapmaya çalıştığı siyasi saldırı ve darbeyi, bu davayı sürdürerek meşrulaştırmayın. Kararınız, Türkiye’de demokratik siyaset için, demokrasinin korunması için belirleyici olacaktır. Demokrasi güçlenirse birlikte eşit ve özgür yaşayabileceğiz, geleceği güvence altına alabileceğiz. Vereceğiniz karar sadece benimle ve yargılanan siyasetçilerle ilgili olmayacak, kararınızı kendiniz ve kendi geleceğiniz için de vermiş olacaksınız.

‘HDP’NİN TÜRKİYE DEMOKRASİ İÇİN GÜVENCEDİR’
PM ve MYK’sında, Ekoloji Komisyonunda görev yaptığım HDP; program ve tüzüğünde açıkça belirtildiği gibi demokratik siyaseti, halkların bir arada yaşamalarını, kalıcı barışı politik hedefine koymaktadır. Kürt sorunun çözümünü de bu hedefler içinde ortaya koymakta ve çabalamaktadır. Yürüttüğü politikaları ile HDP’nin siyaset alanında varlığı Türkiye’de demokrasi için güvencedir. 

Hukukun ilkelerini bildiğinize eminim. Bu ilkeler yaşamın ve bir arada yaşayan halkların özgürlüğünün güvencesidir. Bu dosyayı kapatın. Beni ve yargılanan siyasetçileri özgür bırakın. Tahliyeyi kendi adıma, hepimiz adına talep ediyorum. Kararınızı; halkların ve yaşamın özgürlüğünün korunmasının güvence altına alınmasının sizin de sorumluluğunuzda olduğunu bir kez daha hatırlatarak bekliyor olacağım. Bana tebliğ edildiği kadarıyla iddianame hakkında görüşlerimi size aktardım. Dava dosyanın bütününü gördükten sonra varsa eklerimi sunacağım.”

‘TOPLANTIYA KATILMAMAM HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL’
Suçlama konusu yapılan tweetin atıldığı MYK toplantısına katılıp katılması kendisine sorulan Üstün, mazereti nedeniyle o toplantıya katılmadığını belirterek, “Ama hiç önemli değil. Bu bir süreçtir, bunu beyanlarımda ayrıntılı anlattım. Biz bu süreci durdurmaya çalıştık” dedi.

AVUKAT ÖZDOĞAN: YARGILAMA HUKUKA AYKIRI
Üstün’ün avukatı Nuray Özdoğan, “Müvekkilim aslında halk toplantısında yapılacak bir konuşmayı burada yapmak zorunda kaldı. Eksik bir iddianameyle yargılanıyordu. Konuşmasıyla müvekkilim bu iddianameyi tamamlamış oldu” dedi. Özdoğan, yargılamanın hukuka aykırı ve dehşet verici delillerle sürdürüldüğünü söyleyerek “Bu yokmuş gibi davranıyorsunuz” dedi. 

(ETHA)

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑