Makaleler

Published on Ağustos 22nd, 2020

0

Yalanlı-Yorum: Kuyruklu yalan

Hani bir şarkı vardı, 70 lerin başlarında, Yeliz tarafından “Yallaaaannnn, yallaaaannn” diye, uzatılarak söylenen…

Biri bir yalan söylemeye dursun, yalan söyleyen yanına bir yalan daha katar ve her yerde yalan rüzgarı esmeye başlar. Yalan yalanı bir mıknatıs gibi çeker. Yalanlar hortum olur ortada dönmeye başlar ki; asıl hortumlar iste bu yalan rüzgarından sonra başlar. Felaket, felalaket ama; ne felaket.

Bizim toplumumuz gerçekleri görmekten uzak hayalperest bir toplumdur. Yalan ile gerçeği ayırt edemeyecek kadar saf ve bir o kadar da bilgisiz. Yüz yıllardır, gerçeklere değil, efsanelere inanarak geçmişte ne yaşandığı gerçeğini bilmeden, öyle ufak tefek te değil, büyük yalanlara, masallara, efsanelere – bir gerçekmiş gibi, hiç mantık yürütmeden- inanarak bu duruma getirimiştir.

Eski tarihlerdeki büyük yalanlar gerçeğimiz olunca, demokrasi de yalan gerçeğinin içinde filizlenerek büyüdü gelişti. Günümüz gerçeğinde en büyük yalan, küçük Amerika olduğumuz yalanıdır ki; bu yalanlar artık kurutulamayan bataklığa dönülmüştür. 1950 lerde demokrasi hevesi ile kurulan Demokrat Parti döneminde başlandı küçük, yalanlara. Buna en yalın örnek; Sokrates sendrumudur. Fakat; zamanla bu yalanlar gelişti büyüdü, büyük yalanlar oldu. Zaman geçti, eski yalanlar unutuldu, yeni yalanlar ortaya atıldı. Yalanlarla yeni tarih yazılmaya; haklı haksız, haksız haklı yerine konulmaya başlandı.

Türkiyede, Anglo’sakson burjuva demokrasisi yalanları benimle yaşıt. İlk yalan Gaz çıkarma hikayesi benim doğduğum 1957 yılına dayanıyor. O zamanki yalan, aşağıdaki resimde de görüldüğü gibi; 2 Ocak 1957 Yeni Sabah Gazetesindeki baş haber olarak piyasaya sürüldü.

“Trakya’da zengin petrol yataklarının bulunduğunu” haberi. Ben neredeyse 64 yaşıma giriyorum. 40 yıldır bu yalan rüzgarlarından uzak yurt dışındayım. Fakat; her İzin döneminde yalan karşıma çıkıyor. Küçük Amerika yalanı; Edirne Kapıkule’yi geçer geçmez başlıyor. Yol kenarlarında tüccarlar, tefeciler… onlarca Petrolofisi, BP, Total, Mobil..gibi, bir sürü irili ufaklı, yerden mantar biter gibi, benzin istasyonundan başlayarak, yol kenarlarında büyük reklam panoları ile sürüp giden yalan tarlaları…

Memleketteki sağ iktidarlar bu tür yalanlara iyi ezberletilmiş olacaklar ki; seçim zamanları, ekonomik ya da siyasi kriz dönemlerinde bol keseden yalan atmayı seviyorlar. 1950 lerde başlayan yalan furyasında, 70 yıllık topal aksak burjuva diktatörlüğü, burjuva demokrasi tarihinde, 3 bilemedin 5 yıl zorla iktidarda kalmış sol, yani; o da sol ise, topal ördek misali demokrasi dönemi… Ülkenin 70 yıllık burjuva demokrasisi döneminin bütün olumsuzlukları, bu topal ördek sol kesimin üzerine yıkıp işin içinden çıkan bir kurnaz köylü politikacılığı mevcuttur. Ne var ki; bunlar halkı kandırmakta her türlü meziyete sahip; “vatan millet sakarya” maskeli dinciler… bunlar bu konuda politik meslek erbabına erişmiş bir ustalığa sahiptirler. Aziz Nesin’in Zübük kitabı bu mesleğin en güzel işlendiği eserdir.

Osmanlı’dan kalma; “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” terimi, bir üslubun ötesinde, politik devlet kültürünün yerleştiği, rüşvet çarkı hastalığıdır. Bu hastalık, Şair Fuzuli’nin şiirlerinde “şıp” diye yerine oturmuştur;

“Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar” bu söz, bir kültürün toplumsal ahlak temelini oluşturan en önemli anekdot’udur.

Devlet kasasını boşaltanlar, hiç bir şey olmamış gibi bir köşeye çekilir, tekrar kasanın dolmasını beklerler. Soyup soğana çevrilen devlet kurumlarını; hazineden maliyeye ihya etmek için yeni adaylar kapıda bekletilmektedir. Bunlar, ülkenin her kriz dönemi günah keçileri, topal ördek sol iktidarlarıdır. Bunlar çalışıp çırpınıp, ne yapıp ederek tasarruf eder, devleti borç batağından kurtarırlar.

Kısa bir anekdot:

Sanayi kapitalizmi tekelci emperyalist aşamaya geçtikten sonra, o zamana kadar, sınıf savaşının öncüsü olan Sosyal Demokrat İşçi partileri, kapitalist sistemi kurtarma, gazını alma adına, kapitalist sisteme sibop ayarı için sınıf mücadelesi arenasından çektirilmişlerdir.

Kapitalistleşmeyi özgür iradesi ile geliştirmememiş ve emperyalistlerin kuyruğunda bitmiş bizim ülkemiz gibi, 18. Yüz yıl sonu hastalığı olan, yamalı bohça sol sosyal demokrat partiler, yine bu sistem için geliştirilmiş projelerdir. Yani, bunlar kontrollü kapitalist sistemin vazgeçilmez siboplarıdır.

İşte, bu sol, (Demokratik Sol, CHP, SHP… gibi) siyasi partiler, kapitalist ekonomik kriz dönemlerinin siyasi partileridir. Bunlar Devlet kurumlarını düzlüğe çıkarmak için kullanılırlar. Devlet düzlüğe çıkınca, sermayedarlar bunları tasfiye eder. Sıradakiler, kuzu postunda pusudaki kurtlar; Kapitalist zengin, tüccarlar, kurulmuş hazır sofrayı yemek için tefeci sağ,  dinci partileri başa geçirirler. Artık Devlet Kasası dolmuş, meyveler olgunlaşmış; yine av, yine soygun zamanıdır. Zor bela devleti kurtarma adına tasarrufa giden zavallı cenahlar, kurnaz tüccarların tezgahlarından habersiz, ha babam düzlüğe çıkmak için çalışırlar. Kurnazlık bu ya, bunları düzlüğe çıkarmamak için çalışan tepeci tilkiler piyasayı kontrol eder; mal stokları, karaborsa, yağ kuyrukları, Gaz kuyrukları, Benzin, Mazot, ekmek kuyrukları derken, zavallı sol cenahları iyice yorarlar. Seçim zamanı geldiğinde de bunları kolaylıkla alaşağı ederler.

Asla, kurtlar sofrasında bunlara yer yoktur.
Zaten sıkı kemer sıkma politikası ile halk bunlardan bıkmıştır. Yalan propagandasının tam zamanıdır; yalan dolan, tam da böyle zamanlarda çok güzel işler. Aslolan, CE HA PE zihniyeti boşaltılmış beyinlere iyice kazınır.

İşte yine böyle bir dönemde 1999 ekonomik krizi ile emperyalizm karşısında diz çökmüş bir devlet sözkonusu.. Dünya Bankası ve IMF ağır reçetelerini uygulamak için, yanına tasmalı tazısını takarak, sol Ecevit hükümetini başa getirdi. Bu dönem yine Devletin kemer sıkma politikası uyguladığı zamandır. Hükümet, dış borçları yapılandırmak için, (son Osmanlı kapitalüsyonlar dönemi Duyun-i Umumiyesi gibi) sıkı para ve mali politika izlemek zorundadır, Dünya bankası görevlisi Kemal Dervişi ekonomi ve maliyenin başına geçirilir. Yıl 2002 ye geldiğinde devlet düzlüğe çıkacağı sırada, zaten bunlar iyice yıpratılmış, seçimlerle alaşağı edilir…

Futbol oyunu her ne kadar kurallı oynanan bir oyun olsa da, oynanan maçın sonucunu hakemler belirler. Sıkı oyun disiplini ile bir takım her ne kadar dürüst, ahlaklı ve kurallara uygun oynasa da, rakibine çalım atarak kale önüne kadar gelip kaleciyi geçmi olsa da, tam topu kaleye göndereceği sırada hakem düdüğünü çalar… Çünkü; maçı, yani ülkeyi yöneten hakem emperyalizmdir. Bir bahane bulur, maçı durdurur ve topu karşı tarafın futbolcularına verir. Bundan sonraki oyun, hakemin bir sonraki düdüğü çalana kadar sürer.

İşte AKP hükumeti 2002 yılında emperyalistlerin düdüğü ile kolay kazanılmış topu oyuna sokarak başlar. İşler iyiye gittiği sürece sorun yoktur. Rakiplerinin ayağa kalkacağı sıra faullü oynamaya başlar. Her türlü çelme, tekme, çalım hakemin kontrolünde yapılır. Çünkü; hakem de bu oyunun içindedir. Oyun yani; soygun ve talan düzenidir. Bu oyunun bu kadar uzun sürmesi yine çeşitli hakem oyunu mucizelerine dayanmaktadır.

Bu zamana kadar bütün kuralsızlıklar faşizm çemberinde kural haline getirilmiş, çalışan emekçi ve işçi sınıfının hakları bütünüyle budanmış, aydınları susturulmuş, sınıf bilinçli sosyalisteri, ya katledilmiş ya da zindanlara takılmış… Eldeki bütün imkanlar eksen kaymasına, yeni sistem değişikliğine tabi kılınmıştır. Bu dönemin adımları on yıllar önce atılmış, yeni bir islam burjuvazisi yaratma dönemidir. Çünkü, hakkını arayan bilinçli bir toplum -buna yetişmiş ulusal burjuva sınıfı da dahil- her zaman emperyalist-kapitalist sömürü düzeni için baş ağrısıdır. Onlar için biatçı, açlığına şükreden, ağasının sözünden çıkmayan uysal köleler gereklidir.

Böyle bir toplum yaratmak için önce zulm etmek, aç bırakmak, ölümü göstermek ve toplumu sıtmaya razı gelecek hale getirmek gerekiyordu. Bu uygulamalar, askeri diktalarla, sivil faşist iktidarlarla oldukça başarılı olarak yerine getirildi…

Bundan sonra ver elini cennete, bütün para muslukları tarikatların ve siyasal islamcıların arka bahçelerine pompalanarak iyice yeşertildiler. Tarikatlar lüx yaşam ve para ile, devletin desteği ile iyice doyurulduktan sonra da, din iman gücü efsane olmaya başladı. Paranın yaratmadığı mucize yoktur. Başı ve sonu efsane hikayelere ve yalan yağmuruna dayanarak gelişen sömürü sistemi işte bu günlere geldi.

Hükümetlerin her ekonomik, her siyasi, özellikle de dış politikada kriz yaşadığı dönemlerde, bir de seçim dönemlerinde ülkenin dört bir yanında “doğalgaz-petrol bulundu” “yerli uçak yaptık” “yerli ve milli araba” “Lozanın gizli maddeleri” “2023 yılında Türkiye yine şahlanmıs Osmanlı dönemine geçecek” … gibi, halka, ver gazı, ver mehteri…

MİT’in üzerinde ustalıkla çalıştığı gözden kaçmayan bu tür sansasyonel, asparagas haberler yayılarak bu günlere gelindi. Bu tür haberler, Kapitalist-emperyalist Troller tarafından ele geçirilen yandaş medya (havuz medyasının) manşetleri ile yalan rüzgarları estirilerek iyice halkın beynine nakış gibi işlendi. Her kriz döneminde, özellikle Petrol ve Gaz rezervleri haberleri gündemden düşmek bilmedi.

Sanki gizli bir elle, bir zaman sonra bu tür haberler yavaş yavaş gündemden düşürülüyor, sonra da bu haberlerin hiçbirinin akibeti sorulup, sorgulanıp bir türlü öğrenilemiyor.

Türkiye’nin ihtiyacını yıllarca karşılayacak büyüklükte bir doğalgaz rezervi keşfedildiği iddiası dün olduğu gibi, bu gün bir kez daha bir gizli bir el tarafından gündeme getirliyor.

Türkiye’de özellikle bu iktidarın her seçim dönemlerinde “doğalgaz-petrol bulundu” haberleri bütün yandaş medyanın sür manşetten sunduğu baş sayfa küpürleri ile süslü…

Son günlerde bu tür haberler yine gündeme gelince, Journo nun derlediği ve şimdiye kadar doğalgaz, petrol ve kömür gibi enerji rezervlerinin tespit edildiği yönündeki haberler yeniden gündeme oturdu.

Erdoğan Hükümet-devletinin ve bakanlarının, benzer haberle sundukları ve her defasında; “rezerv bulduk ama Lozanın maddelerinden dolayı işletemiyoruz” yalanı, ülkenin bir çok yerini, altın arama amacı ile Alman, Amerikan ve Kanada şirketlere, pay karşılığı, talana çevrilen dağları ve ormanlarına bakıldığında; “perol, gaz bulduk ama; 2023’ten sonra işletebileceğiz” tür yalanlarının bir kez daha ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Bu tür düzmece yalan haberlerin İstihbarat kaynaklı yalanlar olduğunu aşağıdaki -istihbarat kontrollu basın yayın organlarında daha net görmek mümkün.

Sadece Düzce/Akçakoca açıklarında doğalgaz bulunduğu iddiası bile, her iki yılda bir gündeme getirilmesi sizce çok manidar değil mi?

Bu haberlerden bazıları aşağıda şu şekilde cereyan ediyor:

1. Hürriyet: Akçakoca’da doğalgaz bulundu (9 Eylül 2004)
Akçakoca açıklarında doğalgaz bulundu. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Genel Müdürü Osman Saim Dinç, Akçakoca açıklarında yapılan sondaj sonucu, Karadeniz’in ilk ekonomik ve ticari doğalgaz keşfini yaptıklarını açıkladı. Yıl sonuna kadar ciddi yatırımlar yapılarak, doğalgaz karaya çıkartılacak.

2. DHA: Akçakoca’da doğalgazdan sonra petrol umudu (26 Kasım 2006)
TPAO Üretim Daire Başkan Yardımcısı Mehmet Kul, Türkiye’nin Karadeniz’de bulunan ilk doğalgaz üretim tesisinde sona doğru gelindiğini, açıklarda ve daha derinlerde petrol bulacaklarından emin olduklarını söyledi.

3. AA: Karadeniz doğal gazı devreye girdi (20 Mayıs 2007)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Akçakoca açıklarında çıkartılan doğalgazın Türkiye’de konutlarda tüketilen doğalgazın onda birini karşılayabildiğini söyledi.

4. Sabah: Karadeniz’de petrol ağa takıldı (26 Ağustos 2007)
Müjdeli haber önceki gün Meclis’te Cumhurbaşkanlığı 2. tur oylaması yapılırken geldi. Muharrem Sarıkaya, Enerji Bakanı Hilmi Güler’in verdiği müjdeli haberi yazdı.

5. Sabah: Sakarya’da doğalgaz bulundu (15 Mayıs 2009)
Kaynarca ilçesinde, TPO tarafından yapılan sismik araştırmalar sonrasında bölgede doğalgaza rastlanınca sondaj çalışması başlatıldı. TPAO bir süre önce Karadeniz Akçakoca açıklarında doğalgaz bulunması üzerine Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı aynı hat boyunda araştırma yaptı.

6. AA: Yeni doğalgaz rezervi bulundu (17 Haziran 2010)
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın Batı Karadeniz açıklarında sürdürdüğü doğalgaz arama çalışmaları sırasında 1.600 metre derinlikte yeni rezerv bulunduğu bildirildi. Akçakoca sahilinin yaklaşık 14 kilometre açığında, denizin 100 metre derinliğinde yeni bir kuyu açılarak sondaj çalışması başlatıldı.

7. AA: TPAO’dan sevindiren Akçakoca açıklaması (29 Mart 2011)
TPAO’dan Akçakoca’daki üretim platformuyla ilgili güzel haber geldi. Üretim Daire Başkan Yardımcısı Mehmet Kul, Düzce’nin Akçakoca İlçesi açıklarındaki 4’üncü doğalgaz üretim platformunun devreye girmesiyle günlük 250 bin metreküp olan doğalgaz üretimlerinin 600 bin metreküpe çıktığını söyledi. (Kaynak)

8. Bakan Yıldız: Petrol bulduk ama çıkaramıyoruz (25 Ağustos 2012)
Akçakoca açıklarındaki doğalgaz platformunda incelemelerde bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Hakkâri civarlarında önemli miktarda petrol bulgusuna ulaştıklarını kaydetti. Yıldız, “Ancak hem özel sektör hem de TPAO petrolü terör nedeniyle aramaya başlayamadı” dedi.

9. Milliyet: Karadeniz, petrol ve doğalgazda yeni merkez (10 Mart 2013)
Enerji savaşlarının yeni merkezi Karadeniz oluyor. Exxon-Mobil, Shell, Chevron, Total, OMV, Rosneft, Petrobras ve Repsol gibi küresel oyuncuların bölgeye akın etmesi “Karadeniz’de ciddi petrol ve doğalgaz rezervi” olduğuna dair tezleri güçlendiriyor.

10. Bakan Dönmez: Akçakoca’da bir doğalgaz keşfi oldu (29 Haziran 2020)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Türkiye Petrolleri’nin kendi sondajıyla Akçakoca’da bir doğalgaz keşfi oldu. Rezerv yakaladılar. Üretim de yapılıyor. Batı Karadeniz tarafında böyle bir keşfimiz ve üretimimiz var. Karadeniz’den o açıdan biraz daha ümitliyiz” dedi.

Son yıllarda Akçakoca dışındaki birçok bölgede de büyük miktarda enerji rezervi keşfedildiğine yönelik haberlerin iktidar medyasında özellikle seçimlerden önce gündeme getirildiği vurgulanıyor.

Gazeteci Deniz Zeyrek’e göre 2003’ten beri en az 30 kez petrol veya doğalgaz keşfedildiğine dair bilgiler kamuoyuyla paylaşıldı.

Bununla birlikte, bir sonuca varmayan benzer haberlerin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından önce de Türkiye medyasında zaman zaman yer aldığını hatırlatmak gerekiyor. Örneğin 24 Ekim 1939 tarihli Yeni Mersin gazetesinde, “Çorum’da petrol bulundu” başlıklı haberin yer aldığı bildiriliyor.

Bütün bu başlıklardan da anlaşılacağı gibi, dün ögle saatlerinde, Erdoğan’ın iki gün önceden “büyük müjde, Cuma günü açıklayacağım” dediği andan itibaren, basından yayına, dövizden borsaya, muhalefetten sade vatandaşa bu habere kilitlenendi. Ne yazık ki; dağ fare doğurdu. Güya, Karadeniz’de türkiyeye 10 yıl yetecek 330 Milyar Metreküp Gaz rezervesi bulundu haberi ile, 7 den 70 e herkesim’in ik gündür şişen havası indi.

Yalan habere önce yükselen Borsa ve Düşen döviz kuru inanmamış olacak ki; birden bire Borsa düşmüş, Döviz kuru birden yükselişe geçmiştir. Bu ülke insanı sadece bu gün hayal kırıklığına uğramıyor; on yıllardır benzer yalanlarla kandırılıyor. Öyle anlaşılıyor ki; bu düzen böyle sürerse, daha çok kandırılacağa benziyor.

Bu ülkenin yöneticileri her sıkıştıklarında Gaz çıkarıyorlar. Bir doktora görünseler kötü mü olur?

Erdoğan ne vaadetmişse hepsi fos çıkıyor. Olmadı, 2023’ü adres gösteriyor. Piyasaya hangi yalanı sürse halk yiyor. Ya bu ülkenin halkı aptal, ya da yöneticileri tımarhanelik.

Kaynak: Journo (Türkiye Gazeteciler Sendikası yayın organı)


İsmail Göçüm – 22.08.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑