Makaleler

Published on Kasım 8th, 2021

0

Zehir oyunu | Gül Güzel

Her süreçte sıkıntılar, tedirginlikler, yalanlara boğulan çirkinlikler var/dı. Her şeye rağmen bitmeyen dürüst ve haklı umutlar da. Aşağıdaki hikayemsi yazımı okuduğunuzda, bu konuda bana hak vereceğinize inanıyorum çünkü, her şart altında yine de umudun yaşam olduğunu unutmayanlarız…

Bizim çocukluğumuzda, büyüklerimiz ülkemizin sistemine dair yaptıkları eleştiri ve güvensizliği anlamamız için, ’Osmanlıda oyun bitmez’ deyimini kullanırlardı. Peki de Osmanlının devamı devlet sistemi, Osmanlının oyunlarını günümüze daha vahşetli bir biçimde uygulamıyor mu? Maalesef evet. Ülkenin hangi taşını kaldırsanız bir ihanetçi, hangi karış toprağını kazısanız bir ceset bulursunuz.

Her gün o kadar acı ve masum hikayeler dinliyoruz ki, bunları yazmanın bile suç sayıldığını da düşünerek, zalim ve katillerin ve de mağdurların adlarını yazmaya ne yazık ki cesaret edemiyoruz. Yazsak ne olur? Sorusuna gerek duymadan isimsiz yazmaya daha devam edeceğiz. Aşağıdaki hikayede olduğu gibi…

O bir şehit annesi. Ama bu yüzden de yaşatılmayan zalimlik-zulüm kalmamış. Dargeçit doğumlu. Ülke içi sürgünü ve zulmü yıllarca yaşadıktan sonra Avrupa’da mülteciliğe nokta bırakan…

Oturduğu sandalyede şaşkın ama sorgular bir ses tonuyla, ’Sizce, ben yaşamayı hak ediyor muyum?’ Bizler şaşkınlıkla birbirimizin yüzüne bakarken, o yine ‘yani ben iyi bir anne miyim? Çünkü kızımı koruyamadım ve o hep 16 yaşında kaldı; büyüyemedi…’ diye cümlelerini yarı oturur, yarı ayakta duran şekliyle, korku ve çaresizlikten titreyen bedeniyle çığlık dozunda söylüyor.

Hiç farkında olmadan yere kenetlenen gözlerinden akan gözyaşlarının ıslaklığı yüzüne serinlik verirken, ben neredeyim diye sorarcasına tekrar yüzümüze bakıyor… Hiç adını anmadan KIZIM’ diye sürekli ellerini birbirine kenetleyip, elindeki kağıt mendilleri parçalıyor. Ama o bu durumun farkında değil. ‘Konuşmak istiyorum ben. Aynı kızım gibi. Yani  olanları korkmadan anlatmak istiyorum. Zaten artık kaybedecek bir şeyim de yok şu anda. İşkence ve tecavüzleri yapan o polisler, her seferinde bizi bıraktıklarında, ‘’Bu olanları hiç kimseye, hiç bir yerde anlatmayacaksın!!!. Devletin adını kirletmeyeceksin!!!. Anlatırsan, nerde olursan ol seni bulup daha kötüsünü yaparız bilmiş ol!!!’’ diye tehditler yapıyorlardı. Ama ben anlattım ve o yüzden ailemle birlikte buralarda mülteciyim. Ne yazık ki, kızımı onlardan koruyamadım, kurtaramadım…’

Kızım, İstanbul’da bir tekstil üretiminde çalışıyordu. Yanında çalışan eleman görüntüsü veren genç bir adam kendisine aşık olduğunu, evlenmek istediğini söylemiş. Öyle çok seviyormuş ki, hiç beklemeden hemen evlenmeye karar vermiş. Kızım ise ilk önce o tatlı sözlere inanmış. Birlikte kahve içmeye gitme davetini bir gün kabul etmiş. Kahve içerlerken kendisine telefon geliyor. Ama kızımın o konuşulanları duymaması için, ani bir refleksle masadan kalkıyor ve konuşmasına uzakta devam ediyor. Bunun tuhaflığını gören kızım, kalkıp gitmek istiyor ve’’ ben sana artık güvenmiyorum’’ dediğinde ise, ‘’artık çok geç. İnanmana da gerek yok. Ben gizli istihbaratım. Bak bu da benim kimliğim. Seninle zaten gerçekten evlenmeyecektim. O sadece bir taktikti. Ama artık farklı bir evlilik yaşayacağız. Seni önemli bir eylem için hazırlayacağım. Sen bizim dediklerimizi yapacaksın. Yapmadığın zaman ailenden hiç kimseyi yaşatmayacağız. Şimdi benimle eğitim göreceğin yere geleceksin. Başka hiç bir alternatifin yok’’ diyor.

Zehir oyununa hazırlanan 30 eleman (!)

Birkaç gün sonra ben kızımla sokaktan yürürken, aniden bir araba bütün hızı ile üzerimize geliyor. Biz kendimizi yolun kenarına atarak, ezilmekten kurtuluyoruz. Tabii ben bunun gerçek bir kaza olduğunu sanmıştım. Halbuki kızım direksiyondaki adamı tanımıştı. Yani bir gözdağı verilmek istenmişti. Kızım bu oyunun farkında ama oyunu oynamaktan başka seçeneği olmadığını görüyor. Ama bize bu konuda tek kelime söylemiyor, söyleyemiyor. Ya bizler hepimiz öldürüleceğiz; yahutta onların taleplerini kabul edecek… ve taleplerini kabul ettiğini kendilerine söylemek zorunda kalmış.

İstanbul’da çok büyük bir binada kendisini 3 ay boyunca eğitime alıyorlar. Tabii kızım yalnız değil. grup yaklaşık olarak 30 kişi civarındaymış. Eğitimde kendilerine tabanca, Kalaşnikof, el bombası vb. her türlü silah eğitimi ve ajanlık öğretiliyor. Hedefleri, yakında Medya alanında düzenlenecek olan PKK konferansına grubu katmak. Çünkü oraya üst düzey komutanlar ve önemli şahıslar katılacak ve bu kişilere zehirli çay içirtilecek…

Kandile gitmeleri süreci gelince bu 30 kişilik grup Taylan isimli bir kadın tarafından PKK saflarına teslim ediliyor. Her birinde küçük 2 tane zehir doldurulmuş zehir şişecikleri var. İleri bir süreçte Kandil’e gidip, kendisiyle görüştüğümde, zehir şişeciklerini sutyeninde saklayarak getirdiğini söylemişti. Grup dağa gittikten bir süre sonra kızım ateşli bir hastalığa tutuluyor. Ateşi çok yüksek olduğu için ağlayarak, ben annemi istiyorum diye sayıklıyormuş. O ateşli hastalığı sürecinde Medya hastahanesinde bakıma alınıyor. Üç gün boyunca 2 gerilla kadın gece-gündüz kızımın başından ayrılmayıp, kendisine bakım yapmışlar. O da biraz iyileşince, ’ben size bir şey söylemek istiyorum ama söylemeye çok korkuyorum ’diyor. Daha sonra kendisine kalem-kağıt vermelerini istiyor. Kağıdı alınca Duran Kalkan’a verilmesi için bir mektup yazıyor. Mektupta neden ve nasıl dağa geldiğini, getirildiğini yazıyor. Bunun üzerine bir komisyon kurulup, kızımın yazıyla yaptığı itirafı inceliyor. O zamana kadar sakladığı zehir şişeciklerinden birisini kaybetmiş; sadece bir tanesi daha yanındaymış. O zehirleri Medya Alanında gerçekleşecek olan kongrede pişirilecek olan çayın içine damlatacaklarmış. Çayı içecek olan herkes zehirlenip, ölecekmiş. Türkiye devleti de PKK’ya büyük darbe indirdiklerini açıklayacaklarmış. Ama kızımın durumu, yazılı olarak itirafı yüzünden bu zehir oyunu bozulmuş. Ancak kızımdan başka gruptaki 30’a yakın o gençlerden hiç biri durumu açıklayamamış…

Bu olayın ardından, Duran Kalkan kızıma mükafat olarak, ’Annen ve babanı çağıracağım. Gelsin ve seni görsünler’ diyor. O yüzden biz gidip, dağda kızımızı ziyaret ettik. Ama kızım bizimle geri dönmedi. Çünkü geri gelseydi, hem bizi hem de onu imha edeceklerdi. Onunla ayrılmamız çok zor oldu ama her gün yine de gelecek umuduyla bekliyordum. Çok bekledim. Günler ay, aylar yıllar gibi uzun geliyordu. Ama gelen olmadı. Ancak bir akşam televizyonda haberleri izlerken, haberlerde Zap bölgesine uçaklardan atılan bombalarla çok sayıda şehidin olduğu söyleniyordu. En sonunda şehit düşenlerin isim ve fotoğrafları gösterilmeye başlanınca, başıma taşlar yağıyor sandım. Oydu, kızımdı, şehit düşmüştü!!! Daha 16 yaşındaydı…

Hala bekliyorum. Gelemeyeceğini bir türlü kabullenemiyorum.

16 yaşındaki bir kız çocuğu hiç ölür mü???

Gelecek biliyorum, bir gün muhakkak!!!

Zehir oyununu bozan kızım gelecek.

Bir gün gelecek biliyorum!!! Derken nahoş gürültü eşliğinde yere yığılan bir annenin çaresiz bedeni…ve hikaye bir an kopuyor…


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 08.11.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑