Makaleler

Published on Temmuz 1st, 2020

0

Bu toprakların en kadim inancı Kızılbaş-Alevilik! – Resul Erenler


Dersim 1938 Cumhuriyet döneminde yaşanan tüm Alevi, Kürt katliamlarının anasıdır.

Tarihin her döneminde Aleviler, katliamlarla karşı karşıya kalmışlardır. Osmanlı öncesi, Osmanlı dönemi ve sonrası, yani Cumhuriyet dönemi. Cumhuriyettin kuruluşundan günümüze her on yılda, bir Alevi katliamı yaşanmıştır. Sürgün, katliam ve asimilasyon politikalarının, hız kazandığı bu dönem çok acıların yaşandığı bir dönem olmuştur.  

Alevilere, Sünni İslam dayatılmıştır. Kültür, inanç ve yaşama biçimleri yasaklanmıştır. Asılsız iftiralarla, aşağılayıcı söylemlerle Aleviler, hep bastırılmış, horlanmış ve ötekileştirilmişlerdir. Kendileri değil, bir başkasına benzetilmek ve başkası gibi inanmak, başkası gibi yaşamak ve düşünmek dayatılmıştır; Sünni İslam. Kendi ibadetleri yasaklanmıştır. 

Hala çoğu bölgelerde ve şehirlerde, Sünniler gibi davranmak ve onlar gibi görünmek zorunda kendilerini his eden azımsanmayacak bir Alevi kesiminden, ne yazık ki söz etmek mümkün. Bu dayatılanları kabullenme ve başkasına ( hiç istemedikleri halde ) benzemek zorunda kendilerini his etmeleri , Korku, katliam ve en çokta; çocuklarının başlarına bir şeylerin gelmesinden çekindikleri ve korktukları içindir. 

27 yıl önce Sivas yaşanan katliamında, önceki katliamların bir devamı olarak tezahür etmiştir.  Sivas katliamı, Alevilerde örgütlenme konusunda önemli bir dönüm noktası, bir milat oluşturur: Örgütlenme!.  Sivas katliamından sonra, Avrupa’da ve ülkede ciddi bir örgütlenme içine girdiler. Bugün küçümsenmeyecek bir örgütlü yapıya sahipler. Geçmişte olduğu gibi, her söylenene buyun eğmeyecek duruma gelmeleri ve dikkate alınıyor olmaları yakalamış oldukları bugünkü örgütlülüğün bir sonucudur. Umarım bundan sonraki faaliyetlerini daha ileri bir düzeye taşır, var olan eksikliklerini de giderirler.  

Alevilerin örgütlü olması, devleti ciddi bir şekilde rahatsız etmiştir. Onun içindir ki; gri pasaportlu, uyduruk; soyu, sopu beli olmayan soytarı dedeler üzerinde Alevilerin örgütlü birliği parçalanmak, dağıtılmak isteniyor. Bu sistemin sahipleri, (başta kurucusu olduklarıyla övünen CHP olmak üzere tümü tekçi düşünenler ) örgütlü, bilinçli ve kendisi olan bir Aleviliği, asla istemezler. Onlara, itaat eden, kabullenici ve biatkar bir Alevi toplumu gerek. İtiraz eden değil. Bunu ne kadar AKP istiyorsa, Cumhuriyetin kurucu partisi (CHP)’de o kadar istiyor. Bugün Alevilerin temel talepleri arasında olmazsa olmazı, diyanetin kapatılması talebi var. “Sosyal demokrat ve insan hakları savunucusu” geçinen CHP’si Alevilerin  bu talebini ne zaman gündemine alıp tartıştı merek ediyorum?. Bildiğim kadarıyla duymazdan ve görmezden gelecekleri olaylardan biridir diyanet. Çünkü Atatürk’ün en gözde kurumu.

Cumhuriyetin kuruluş felsefesi: tekçilik üzerine kurulmuştur. Onlar için; tek millet, tek dil, ve tek din esastır. Cumhuriyetin kuruluş felsefesi bunu üzerinde inşa edilmiştir. Bu yaklaşım, bu ilkeler Alevilerin dayanışmacı, komünal ve herkese aynı nazarla bakan felsefesinin zıttıdır. Onun içindir ki, bu toprakların en kadim inancı Alevilik, yok edilmek ve kendisi olmaktan uzaklaştırılarak sünnileştirilmek isteniyor. CHP’nin de Alevilere başından beri gerçek bakış açısı budur. 

Alevilerin yakalamış oldukları bugünkü örgütlü yapısını dağıtmak ve geriye götürmek için; devletin denetim ve sorumluluğu altında, bir araya getirilen ve Alevi örgütlülüğüne yönelik, dede kılıklı hayınlara karşı, Alevilerin her zaman uyanık olmaları ve kendi bünyelerinde varsa acımadan söküp atmaları gerekir. Tersi bir yaklaşım (ağacın kurdu kendinde olur misali ) kendi bünyelerinde düşman beslediklerinin farkına vardıklarında ise, geç kalmışlığın pişmanlığı işe yaramaz. Alevilerin, örgütlenmelerini ve birlikteliklerini en üst düzeyde taşımaları ve her tür saldırı, ihanet ve tasfiyeci girişimlere karşı, en sert biçimde tavır koymak temel prensipleri olmalı. Tüm devlet destekli saldırı ve tasfiyeci girişimlere karşı ortak hareket edebileceği dostlarını da iyi seçmek ve tanımak durumundalar.

12 Eylül öncesi ve sonrası, bu konuda bedel ödemiş, sol sosyalist ve ulusal özgürlük hareketiyle, ilişkilerini ilkeli bir biçimde geliştirmek gibi bir sorumluluklarının var olduğunu ve bunu bilince çıkarmak zorunda olduklarını ve devletin, daha doğrusu sistemin kendilerine yaşattıkları karşısında doğru mevzilenmek ve doğru ittifaklar oluşturmaları gerekir. Tersi durum, geçmişte olduğu gibi, böl, parçala ve güçsüz düşür inkarcı politikalarıyla devletin, en çok zarar vereceği kesim Aleviler olacaktır. İçine düştüğü sorunları (Ekonomik, politik, siyasi, Kürt sorunu vb sorunları ) çözerse devlet, ilk yöneleceği kesim Aleviler olacaktır. Tarih bu örneklerle doludur. 

Geçmişten bugüne, bu topraklarda, Alevileri kendi inançlarıyla ve kendi yaşam biçimleriyle  kabul eden bir yapıdan söz etmek imkansız. Onların istediği gibi davranmadıkları ve onların dayatmalarına karşı durdukları için, Aleviler, hep katliamlar ve acılar yaşamışlardır. 

Sivas’ta Alevileri diri diri yakan, tekbir getirerek, histerik çığlıklar atan, ruh hasta, o sapık yığınları asla unutmayacağız. Ve onlara cesaret veren ve bir gün boyunca katliamı seyreden sistemin sahiplerini de af etmeyeceğiz. Bir kaç saat içinde Kıbrıs’a çıkarma yapan bu devlet, Maraş’ta Alevilerin katledilişini yaklaşık bir hafta seyretti müdahale etmedi. Sivas’ta bir gün boyu. Bir gün boyu, yakılarak katledilen insanları seyreden güvenlik güçlerinin ve dönemin yöneticilerinin bu tavrı nasıl izah edilebilir!!! Ondandır ki, bu sisteme ve onun kurucularına ne inancımız, nede zere güvenimiz yoktur. Alevilik adına, bu sisteme güvendiğini söyleyenlerde asla Alevi değildir. Alevi dönmesi hayınlardır… 

Sivas’ta canlarımızı yakan ve onların yakılmasında birinci derecede sorumlu olan, bu sistemden ve yöneticilerinden adalet de beklemiyoruz. Bunu anlamayacak kadar saf olduğumuzu düşünenler olabilir. Ama biz biliyoruz ki, bu topraklarda, bu güne kadar Kızılbaş-Alevilere uygulanan katliamlar bir kaç serserinin tarik oluşuyla başlayan olaylar değil. Devlet destekli ve organize katliamlardır.

Her katliamda gerçek katiller ne yakalandı, nede cezalandırıldılar. Yakalananlar da, zaman aşımıyla serbest bırakılarak ödüllendirildiler adeta. İktidarda kimin olması çok önemli değil. Önemli olan, bu mevcut sistemin Alevilere bakışı. CHP’si, nasıl ki bu sistemin sahibi ve kurucusu olduğunu söylüyor, tekçi ve milliyetçi bir politikanın savunucusu konumunda mutluluk duyuyorsa, AKP’de  sistemin bir parçası ve aynı politikanın başka bir versiyonu (siyasal İslam) olarak sistemi sahiplenen bir partidir. Al birini vur ötekine!.  

Alevi katliamlarıyla dolu bu topraklarda, hangi Kızılbaş-Alevi katliamının bugüne kadar hesabı soruldu? Yoktur bir örneği. Bu topraklarda, Osmanlıdan bu güne çok Kızılbaş-Alevi kanı akıtılmıştır. 

Sivas katliamında olduğu gibi, benzer Alevi katliamlarında tetikçiliği MHP’li ülkücüler ve İslami gerici kesimler yapmıştır. Maraş, Sivas, Çorum, Gezi, Malatya bunların tetikçiliği inkar edilemeyecek kadar deşifre olmuştur. Hata MHP ve AKP saflarında parlamentoya kadar bir çoğu taşınmıştır. Sivas katliamının müsebbibi olan katilerin ve o katillerin savunucusu konumundaki avukatların ezici çoğunluğu AKP milletvekili.  Cumhuriyet tarihi boyunca Kızılbaş-Alevi katliamlarında bu kesimler tetik çekme konusunda baş rol oynamışlardır. Unutmayacağız, unutursak yüreğimiz kurusun!!!.

Yapılan katliamlarda, özellikle Alevilerin ve sünni kesimlerin yoğun yaşadığı bölgeler seçilir. Bununla amaçlanan; etnik ve mezhepsel çatışmayı tırmandırarak, halkların birliğini ve sınıfsal dayanışmasını engellemektir. Toplumsal muhalefeti daha kolay bastırmaktır. Irkçı ve mezhepsel söylemlerle; gerici, yobaz, şoven ve faşist kesimleri daha kolay harekete geçirip, amaçlarına daha kolay ulaştıkları içindir. 

Alevi felsefesi, insanlar arasında ayırım gözetmeyen; doğaya, doğada yaşayan hayvanlara ve  yaşam alanlarına saygılı, ulvi bir inançtır. Kendi kırgınlıklarını kine, yaşadığı sorunları çözümsüzlüğe evriltmeden, Pirlerin, Seyitlerin ve Dedelerin ( kast edilen gerçekten laikiyle dedelik, seyitlik yapanlardır ) huzurunda çözüme kavuşturan, kendisine hak görmediğini asla başkasına hak görmeyen, Nesimiden, Fuzuliden, Yeminiden, Viranidan, Pir Sultan Abdaldan, Kul Himmetten ve Seyit rızadan aldığı terbiye ve ahlakın gereği, yerine getiren bir inançtır. Hakça bir bölüşümün, Kardeşçe bir yaşamın ve demokrasinin bir kesim için değil, herkes için olduğu-olması gerektiğini savunan bir anlayışın, bir felsefenin ürünüdür Alevilik. Egemenler bölesi bir felsefeyi asla kabullenmez ve hoş görmezler. Onun için katledilirken Aleviler, onlar, uzakta seyretmekle yetinir, daha sonra olanları kınıyorlarmış gibi eder geçiştirirler…

Sivas davası zaman aşımına uğratılarak düşürüldüğünde dönemin Başbakanının Erdoğan’ın: “devlete millete hayırlı olsun” söylemini unutmadık. 

Döneminde Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel: “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş…Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır…Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır”. Ayrıca: “toplumun gazı alınmıştır ve toplum rahatlamıştır” demişti dönemin Cumhurbaşkanı Demirel.

Yine o dönemin başbakanı olan Çiller, Madımak Oteli’nde yaşanan katliamın ardından basının karşısına geçerek sarf ettiği şu sözler hiç bir zaman bizlerin hafızalarında silinmeyecektir. Şöyle demişti Çiller: ”Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”

Yine dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Aziz Nesini suçlamıştır. 

Koalisyon ortağı SHP’nin Genel Başkanı Erdal İnönü Aziz Nesin’le yaptığı telefon görüşmesinde: “en kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını” söylemişti. Daha sonra kendisine yapılan eleştirilere cevap verirken “Ne yapayım, yetkim yoktu” diyerek işin içinde çıkmaya çalıştı. 

Bu alıntılardan da anlaşılacağı gibi, Aleviler, Kürtler ve diğer azınlıklar söz konusu olduğunda bu devletin varsa, insani değerleri ve vicdanı (Ki bence yok) devre dışıdır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti öncesi ve sonrasında, Kızılbaş-Alevilere yapılan hiç bir katliamın bugüne kadar hesabı sorulmamıştır. Ve yapılan bu katliamlar sonucu kimi tetikçiler yakalanıyor olsalardı, esas sorumlular hiç bir zaman bulunamamıştır. Olaylarda kullandıkları tetikçilere bir takım uyduruk cezalar vererek, adeta ödüllendirildiklerini yapılan mahkemeler sonucunda hep beraber yaşadık ve gördük. Bu sistem, çağdışı, gerici ve beyinleri örümcek tutmuş, bilinci ve zihni karanlık Ortaçağ gericiliğini, her zaman olduğu gibi  kollamıştır, korumuştur. Çünkü: Sivas’ta olduğu gibi benzer durumlarda daha kolay harekete geçirdiği, kullandığı bir kesim. 

Asırlardır vahşet üretmekten başka insanlığa katkısı olmamış, bu çağdışı gerici güruh, bu gibi karanlık eylemlerini Alevilere karşı her zaman, ve her fırsat bulduklarında yaptılar ve gelecekte de yapamayacaklarının garantisi yok. 

O karanlık ve çağ dışı zihniyet, bu topraklarda dönemsel olarak ortaya çıkıyorsa, hakim inancın ne kadar sıkıntılı olduğu ve insanlık açısında ne kadar tehlikeli olduğunun bir göstergesidir. Bu hakim inancın, bölgemizde asırlardır yaptığı benzer olaylara hiçte yabancı değiliz. Tarih, bunun örnekleriyle dolu. Dersim 1938 Cumhuriyet döneminde yaşanan tüm Alevi, Kürt katliamlarının anasıdır. Umarım ki, Aleviler kendi içindeki yezitlere karşı tutarlı ve ilkeli duruş sergilerler. Ve geçmişte yaşananlardan gerekli dersi çıkarırlar


Resul Erenler – 1 Temmuz 2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑