Yazarlar

Published on Mayıs 24th, 2020

0

Devlet, din, filozof, maçoluk… Kadına sorun – Muazzez Uslu Avcı

Kadını sadece karantinaya değil, erkek şiddetinden garantinaya da alın… Kadın ve erkek iki ayrı kalede oturan savaşçı değil ki, anası, bacısı, kızı, eşi sevgilisi değil mi?  Onlara açılan yara sizde de kanamaz mı? 


Bıktınız mı, birbirini tekrar eden söz dizgesinden? Kadın sorunu;  kadın emeğini sömürme, kadına şiddet, kadın cinayeti, tecavüz , aşağılama, hor görme, görmezden gelme… gibi şeylerin sürekli tekrarından. Belki de yüzleşmek rahatsız edici, sürekli yüzünüze tutulan  aynadaki görüntü rahatsız edici… Ama gündemden hiç düşmüyor ki bu yara, bu kadın sürekli deşilen bir yara…

Kadın sorunu(!) ”Kadın sorunmuş” gibi algılanıyor sanırım.Devlet, din, filozof, edebiyat, maço kadına sorun! Ve zaten böyle bir sorunun varlığı yokluğu çok da ırgalamıyor erkek tayfasını. Nadir olarak ırgalanan var onları tenzih ederim. Evet kimi erkeklere göre kadın büyük sorun. Şımarık, tüketici, şeytan , fettan, namus kriteri, çaçaron, cadı… falan filan. Ayrıca şöyle diyenler de çıkar;  hayat içinde hiç de böyle değil, kadın da erkeği  kemirip durmakta. Didişilir, atışılır, tartışılır insanidir, meseleyi büyütmeye gerek yok ama başka bir şeyler oluyor o satıhta. Başka bir şeyler… Bir hükümranlık, bir iktidarlık, bir zorbalık var kadına. Sorun olmayan yerde soru niye sorulsun ki?

Bu sorun yeni değil, evveli uzun.  Devlet ve tanrıyla  başlamış, sömürü düzeniyle pekişmiş. Ayrıca felsefeden edebiyata kadar kadını aşağılayan, ötekileştiren  bir sürü laf edilmiş. Aristo kadını akıl ve güç olarak erkekten yetersiz ve aşağılık bir mahluk olarak nitelemiş ve  bu Hristiyan dinine ilham olmuş. Evrensel erdemli sözlerin sahibi Mevlana bile kadını düşmanca niteleyebilmiş, buyurun Mesnevide ettiği onlarca kadın aşağılayan sözlerinden bir tanesi : “kimde kâfirlerden bir hususiyet varsa, o kadın gibi akıl ve dince eksiktir.” (1284. beyit)

Hele psikanalizmin babası Freud’ un yetersizliğine ne dersiniz? Kadına öyle ön yargıyla bakmış ki herif, bilinçaltına inmeye bile korkmuş. Aman boğulursun inme  oraya zaten(!) Demek ki kadını irdeleyecek kadar dehana güvenemedin Freud baba!

 Ne demiş bakalım: “İtiraf etmek gerekir ki kadında gelişmiş bir adalet duygusu yoktur (…) gerçekten de eşitlik duygusu, arzunun özümlenmesinden geçer ve bu arzunun hangi koşullarda ortaya konmasına izin verildiğini gösterir. Biz diyoruz ki, kadınların erkeklere kıyasla sosyal ilgileri daha azdır ve içgüdülerini yüceltme yetileri daha zayıftır.” Sigmund Freud (Dişilik 1932)

Kadında adalet duygusu yok mudur Freud baba? Ama adaletsizliğin en daniskası değil midir erkil sistem, baskı, sömürü…İçgüdülerini yücelme her neyse, kadının sezgiciliği içgüdüden gelmez mi mesela? Ha eğer demek istediğin kadın erkek gibi içgüdüleriyle saldıran hayvan değildir desen belki haklısın.Kendi dışında tüm insanların(özellikle erkeklerin) iç kuyularına inip kalıt aramaktan kendini ihmal etmiş olmalı. Belli ki senin de bilinçaltın kadın düşmanlığı…

Gene aklımda kaldığı kadarıyla , dünyaca ünlü Fransız  sosyolog Gustave Le Bon de eksik kalmamıştır kadın aşağılamakta, ”kitle psikolojisi”kitabında  kitleyi kadına benzetmiştir. ”Kitleler de kadın gibi aklıyla hareket etmez,duygularıyla hareket eder” der ve devam eder kitlelerin de kadın gibi ihtiraslı ve yıkıcı olduğundan dem vurur.

Yani, kadını horlayan, itekleyip kakalayan sadece maço, lümpen, cahil erkekler değilmiş. Aydını, filozofu, sosyoloğu, edebiyatçısı mesele kadın olunca fikir birliğine varmışlar ”vurun kadına!”

Klasik edebiyatçılarımızdan aklımda kalanlardan bir kaç örnek daha vereyim; bildiğiniz, okuduğunuz bir çok dünya klasikleri yazarları; Çehov, Voltaire, Sartre, Baudelaire, Hugo, Proust, Goethe, Faulkner’e kadar… Hepsinde kadın düşmanı aşağılayıcı, cinsiyetçi, kadın düşmanı ifadeler yer bulmuştur. Diyeceksiniz ki,’’ canım onların çağında kadına bakış böyleydi, kadın henüz insandan sayılmıyordu, bu filozoflar ve yazarlar da çağına göre davranmış.’’  İşte tam da burada aklım almıyor, bir filozofun, bir  edebiyat  dehasının  kadını insanlıktan çıkarması(!) Çağın ötesinde düşünebilen bu akıllı, zekası yüce adamların kadının insan durumunu görmek istememesi… Nedir bu kadınlarla meseleleri? Kadın karşısındaki çırılçıplaklığı mı, zaafları mı,  çok mu küçük düşmüşler kadı avlamaya çalışırken,onurları mı kırılmış taviz verirken. Bu tür sözler günlük olarak söylenir geçer ama kitaba yazdıracak kadar kin biriktirmek kadına neden? Lafoloji yapıyor demek isterdim bu koca koca akil yazarların dediklerine. Ama kitaplaştırmışlar kadına kinlerini. (Bunun üzerine de derin bir yazı yazmak gerekir)

Peki kadınlar bu yazarları okumamış mıdır/ okumuyor mudur? Okumuştur, okuyordur ama pek az kadının dikkatini çekmiştir. Çoğunluk farkına bile varmaz çünkü yazılanlar çok alışıldık, bildik gayet doğal olan sözler gibidir. Kabullenmişliktir belki de, gerçekten öyle olduklarını zannediyorlardır. Ama en acı olan da edebiyatçı kadınların bu cinsiyetçi söylemleri görmeyip, ya da anlamayıp bu yazarlardan özlü vecizler paylaşmaya pek bayılırlar.

 ***

İnsanlık bir düşmanı ve ötekisi olmadan kendini uğraşsız ve boşlukta mı hissediyor da,ille bir düşman cepheye ihtiyaç duyar? İhtiyaç duymaz ama belki ihtiyaç duyurulur. Onca insanı birarada tutabilmek ve yönetebilmek için egemenliğin bir ihtiyacıdır. En büyük düşmanın kendini gizlemek için hayali ve gerçek küçük düşmanlar yaratıp sürekli birbiriyle uğraşmaları için olmalı…

 Eh ne de olsa kadın erkeğe en yakın öteki… Vurun abalıya, yükleyin yükleri günah keçisine! Kadının ne sorunu vardır ki zaten? Çocuk doğursun hizmet etsin, evini çekip çevirsin erini mutlu kılsın… Daha bundan büyük bahşedilmiş mutluluk var mıdır ona!

Kadın sorunu sadece kadınlarca irdelenmez. Bir de sınıf tarihçileri vardır ki, bu sınıf kadınlara göre değildir zaten, bir sınıf atlanmadan eşitlik, adalet sağlanmadan kadın özgürleşemez. Bu şerhi koyduktan sonra onlar da hazır vurulacak abalıya vururlar. Erkektir nihayetinde öfkelenir, kızgın bir boğa gibi burunlarından ateş saçabilirler. Ama ellerinin altında hemencecik duran kadındır onların kızgın enerjisine rastlayan.

Sorun çok zaten, dünyada çok, memlekette çok, evde çok… Ana sorunlar vardır önce, işsizlik, borç, gelecek… Şimdi bu sorunlar varken kadın da aradaki patırtıdan nasibini alır azıcık n’olaca ki? Sanki kadına işsizlik, geleceksizlik, umutsuzluk yokmuş da…

Analarımız çekmemiş midir babalarımızı idare etmiş midir? Erkek adam kızar, gürler, şimşekler çakabilir, doğası gereği böyledir ama kadın da paratoner olmalıdır bu kızgın şimşeklere… Kadın dediğin idareci, alttan alan, kolu kırılıp yen içinde saklayan, sonsuz veren, sonsuz sabırlı bir yaratık olmalı değil mi? Tıpkı sizin de yaptığınız  gibi güç karşısında pozisyon mu değiştirmeli, desek  ayıp olur mu acaba?

Kültürler, dinler, gelenekler hep böyle gelmiş bu değişmez! Ama bilmez cahiller, kadının ilk özgür halini. Kadın cinayetleri, kadına şiddet, kadına öfke yeni bir şey midir? Değil elbette. Ama devletin karakterine göre dozu artar bunların. Çünkü devlet canı sıkılınca faşist, keyfi gelince demokrat olur. Çünkü devlet erkek egemen sistemin varlığıdır, sömürgenlerin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Devletler en gerici oldukları zaman ilk kullandıkları kurbandır, kadın ve ırk…Onların üzerinden başlarlar kötülüğü yaymaya. Devlet dediğin şekilci, iki yüzlüdür;  zaman zaman şeklini değiştirir, Zaman zaman yüzünü. Memleketteki devlet hali, halihazırdaki  dinci urbası giymiş devlet. Tam da kadın harcamaya uygun devlet. Kadınla oynar da oynar. Gülüşünden, kıyafetinden, çocuk doğurmasına kadar karışır. İlkel erkeğin ilkel id’i kabarır da kabarır. Madem büyük erk devlet de bu kadın milleti ile uğraşmakta, o halde sen küçük erkek de kadını öldür, vur, kır aşağıla… Cezası yok, bir iki gün konuk edilirler  kodeste  sonra serbest, sonra nerede kalmıştık diye başlarlar kadına şiddet…

***

Hele şu korona günlerinde her gün vaka vaka açıklanan diğer ölümlerle karşılaştırınca pek de vaka olmadığı anlaşılan bu salgın günlerinde kaç kadın vakası oldu? İHD nin son çıkardığı rapora göre:

11 Mart ile 11 Mayıs tarihleri arasında tespit edilebildiği kadarıyla 37 kadın erkekler tarafından katledilmiştir. Bunlardan; 3 kadın boşandığı erkek tarafından, 1 kadın boşandığı eşinin para ile tuttuğu erkek tarafından, 8 kadın evli olduğu erkek tarafından (1’nin uzaklaştırma kararı var), 1 kadın boşanma aşamasında olduğu ve uzaklaştırma kararı bulunan erkek tarafından, 1 kadın eski erkek arkadaşı tarafından, 2 kadın birlikte yaşadığı erkek tarafından, 4 kadın oğlu tarafından, 1 kadın erkek kardeşi tarafından, 2 kadın erkek arkadaşı tarafından, 2 kadın komşusu tarafından, 5 kadın akrabası tarafından, 4 kadın tanığı erkek tarafından,3 kadın tanımadığı erkekler tarafından katledildi.

Ayrıca: 11 Mart-11 Mayıs tarihleri arasında tespit edilebildiği kadarıyla 26 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Bunlardan 3’ü katledilmiş şekilde bulunmuştur ancak faili belli değildir. 1 kadının da eşinin ailesinden şiddet gördüğü yakınları tarafından ifade edilmiştir.

Yani toplamda 2 ayın toplamında  63 kadın faili belli veya belirsiz bir şekilde ölmüş/öldürülmüş. İHD raporunda şiddete, tacize uğrayan ve tutuklanan kadınları da yazmış buraya sığması uzun olacağı için rapordan bir kısmını aktardım.

Karantina salgın bir hastalıktan  kendimizi soyutlamak için uyguladığımız bir yöntem. Zengin olana garantina, yoksul ve  dar gelirliler için başka bir darlıktır karantina . Zaten posası çıkmış  olan emekçi kadın, bir de kapandığı evinde çoluk çocuk, varsa yaşlı ana baba, koca.. Bunların görülecek hizmetleri, bunların katlanılacak dertleri vardır. Kafası bozulan, bunalan gelir kadına çatar. Gerekirse eri, döver, hıncını alır, bazen de  öfkesi çok kaçmıştır er kişi öldürüverir kadını.  Sorsan ”hiç çenesi durmuyor dur, dırdır etmiştir, adamın canına tak ettirmiştir”

Aslında kadın,  salgın öncesi yaptığı hamallığı  salgın sonrası karantinada da yapmaktadır. Ama en azından dışarı çıkma mesafesinde bir nefes almıştır, biraz yatışmıştır. Ama kapandığı ev içinde dışarı çıkamaz, evdekiler de çıkmaz olunca burun buruna geldiği canavarlıktan kaçamaz olmuştur. Diğer taraftan kadınların çoğu asırların, kültürlerin etkisiyle ve alışkanlığıyla  düzencidir, eviyle uğraşır, süsler, temiz ve tertipli olsun ister. Ne kadar uğraşsa da ev içindeki çocukları kocası kadının bu emeğini özenini görmek istemez. Yer içer, savurur, dağıtır… Kadın döngü halinde bu işleri defalarca yapar. Ama saygı duyulmayan emeği  yorgun düşmüş bedeni patlar bir gün. Söylenip durur evdekilere. Ama bu ‘’dırdır’’ meselesi olur, gerekirse erkek kadını öldürecek kadar kafası bozulur. Ama hiç bir kadın ”dırdır” etmenin ötesinde emeği sömürüldüğü için, saygı görmediği için, hakarete uğradığı için bir erkeği dövmez ve öldürmez. Silahları hep ellerindedir er kişilerin, en kolay öldürülecek kadındır. Ama ne kendilerini sömüren patronlarına, ne de kendilerini bu hale koyanları öldürmek eylemi akıllarından geçmez. Kadın işte ”hemi de malı, hemi de yarı” kullanma ehliyeti er kişinindir. Geçimsizlik, şiddet tak etmiştir kadının canına ayrılıp kurtulmak ister de gene kurtulamaz. Eh ya kadın boşandıktan sonra başka bir erkekle olursa bunu yediremez ilkel  namus anlayışına. Adı konulur cinayetin ”namus cinayeti”dir. Aklar er kişiyi kanun karşısında. Hafifletici nedendir ”namus” Zaten hangi kadın katili, kadın tacizcisi hak ettiği cezayı almıştır ki? Toplum sormuş mudur bunun hesabını? Yok ”aile içi cinayet” olunca toplumda girmez pek  aile arasına(!) kan sıçrar sonra üstüne başına…

***

Ayrıca kadın meselesi, kadın içi sorundur da;  biatçı, erkçi, yaranmacı kadınlar vardır. ‘’Bunlar erk sistemlerin bozduğu zavallılardır’’, desem de kendimi bile ikna edemiyorum. Bu yaranmacılık , yardakçılık, biat sadece kadına ve erkeğe ait değil ”insana ait olandır. O yüzden bu konuda  kadın erkek ayrışması yapmak istemem. Nihayetinde ahlaki ve etik olan insana ait ortak değerler içinde her iki cinsin ortak vicdan paydasında birleşmesi gerekir. Ama bazı  durumlarda  erk, yani güç olan kadına da sirayet edebiliyor.

Geçtiğimiz hafta iki kadın bir tv programında güce iktidara yaranmak için 50 kişiyi nasıl da öldürebileceğine dair  ‘’kabadayılık’’  yaptı. Bu kadıncazlar bu kastettikleri 50 kişinin iktidarı, tarafı  her kimse, bir zamanlar  güçlü olan  bu tarafın  da kulluğunu yapmışlardı. Bir de bu makaleyi kaleme alırken ortama düşen başka bir kadın haberi vardı. Taptığı bir güce, ”çocuklarının ömrünü verebileceğini” söylüyordu.Bunun üzerine  şöyle bir ironik paylaşımı sosyal medyada yapmıştım:  ‘’Bir kabilenin ‘kırık kadın kolları’ndan biri, tanrısına mesaj göndermiş ama sesli mesaj göndermiş, herkes duysun, özellikle kral duysun istemiş, ”çocuklarımın ömründen al krala ver” demiş. Bu mesaj kimi çevrelerde çok hayretle karşılanmış. Ama bilmez misiniz ki, ilkel kabilelerde tanrıya kurban verilenler arasında çocuklar da vardır. İlkellik, kölelik, biatçılık, beyinde evrimleşmeyince ne yapsın bünye? İki ayak üzerinde çaputa sarılmış et ve kemikten bir cisim olarak dolanıp duruyor…’’

***

Ve  bu yazıyı bitirmeliyim artık yoksa  uzar gider… Sığmaz kadın sorunsalı buralara,  yazanlar da yazılmıştır zaten kitaplar dolusu. Okuyan kimdir, gene kadındır. Çok azı hariç genel anlamda erkek meyletmez pek kadın sorunu üzerine yazılmış kitaplara, toplumsal şiddete, toplumsal cinsiyete filan…Aslında  bu yazıyı sadece karantinada kadınların ne yaşıyor olduklarını yazacaktım fakat, tarihsel sürecin içinde dolanmadan direkt karantina kapısından giremedim yazıya. Ama . toplumun halet-i ruhiyesini bildiğimizden az çok karantina günlerinde kadına şiddetin artacağını öngörüyorduk zaten. Bu konuda kısa yazılar da yazmışımdır. ”Kadını sadece karantinaya değil, erkek şiddetinden garantinaya da alın.” diye. Elbette bu bir genelleme değil, ama ne yazık ki, toplumun gittikçe yozlaşan hali daha da bir vahim hale soktu kadın yaşamını. Bu durumda, ne yapmalıya kafa yormalı elbette. Salt bir durum tespiti, durum analizi yapmak değil de, sorunun çözümü nedir’e kafa yormalı. Bunu gene kadın kadına kendi içimizde arayarak, dayanışarak, birleşerek başaracağız.Kadın kadına dedimse bu sorun erkekleri de içine çeker. Çünkü acı çeken kadın erkeği de çeker bu yaranın içine. Zaten  kadın ve erkek iki ayrı kalede oturan savaşçı değil ki, anası, bacısı, kızı, eşi sevgilisi değil mi?  Onlara açılan yara sizde de kanamaz mı? 

Tags: , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑