Published on Ekim 24th, 2020
0İnat dediğin murattır – Figen Yüksekdağ
Kelimelerin kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi… Üstü çizilmeden, komisyonlarda-kurullarda ikinci kez “tutuklanmadan’’, sansür ve otosansür zorlamasına maruz kalmadan, defter aralarında “dışarı çıkacağı günü’’ beklemeden hayata ve insana seslenebilme mücadelesi yani.
Başlarken bütün Özgür Politika okurlarını, emekçilerini sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bundan sonra seyrek aralıklarla olsa da gazeteye düzenli yazmaya çalışacağım. Evet böyle geniş bir cümle kurunca ne kadar düzenli yazacağıma dair bazı şüpheler doğabilir. Kimseyi şüphelendirmek istemem ama pek de haksız sayılmazlar. Zira uzun zamandır hapiste düzenli olarak yatıyorum ama hiçbir yere düzenli olarak yazamıyorum. Periyodik yazı takvimli bir sistem ve hapishane koşulları, bu takvimsel işleyişi bozmaya her daim hazır. Koşulları zorlayarak bu kez başaracağımı umut ediyorum.
Ama
bir taraftan da değerli okurlara benim niyet ve iradem dışındaki durumu
en genel hatlarıyla izah etme sorumluluğum var. Emin olmanızı isterim
ki yazı düzeninde doğabilecek sorunlar iş disiplini eksiğimizden ya da
okura-halka saygıda kusur etmemizden değil, hapishane koşullarının
dayattığı ve aşamadığımız mecburiyetlerdendir. Şu kadarını söyleyeyim;
hapishane idaresinin elinde tuttuğu, karalama kararlarıyla sansürlediği
yazıları artık sayamıyorum. Korona şartlarında daha da ağırlaşan tecrit
ile avukat görüşlerindeki sınır ve sıkıntıların yarattığı engeli de buna
eklemeliyim. Velhasıl, buralarda yatmak kolay lakin yazmak zor.
Yazma
fiili resmen bir eyleme, mücadele sürecine dönüşüyor. Çünkü sadece
kelimeleri kağıda dizmekten ibaret değil. Okura, başka bilinçlere ve
toplumsal alana ulaşması için zorlu bir uğraşa girmek gerekiyor:
Kelimelerin kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi… Üstü çizilmeden,
komisyonlarda-kurullarda ikinci kez “tutuklanmadan’’, sansür ve
otosansür zorlamasına maruz kalmadan, defter aralarında “dışarı çıkacağı
günü’’ beklemeden hayata ve insana seslenebilme mücadelesi yani. Demem o
ki, hiçbir şey mücadelesiz olmuyor; inat etmeden, koşullarla
çarpışmadan tek kelime bile edemiyorsunuz.
Bugün Özgür Politika’ya yazarken aklımdaki anahtar kelime “inat’’ oluyor bu nedenle.
Eskiler
boşa dememişler “İnat da bir murattır’’ diye. Durmadan dönüp başa
sarmak pahasına doğruda, haklılıkta, mücadelede inat etmek bir topluluğu
bilinçli bir toplum ve halk haline getiren, bireyi kişiliğe dönüştüren
en temeli itici güçlerden. Bugün toplumda saray-saltanat düzeni
karşısında oluşan bıkkınlık, bezme, eşiği aşamama hali biraz da
inat-sebat gücünün aşınmasından kaynaklanıyor. Yakın tarihe bakıldığı
zaman görülür ki toplum egemen yapı karşısında hiçbir zaman bu kadar
gadre uğramamıştı ve hiçbir zaman halk muhalefeti bu kadar haklı
olmamıştı. İktidarın da bu düzeyde “hem suçlu hem güçlü’’ olduğu dönem
yoktur. Dokunmadığı kimse, işlemediği suç kalmadı ama bütün siyasi ahlak
aidiyetlerini yitirmiş olarak, hala kendini meşru ve makbul diye
satmakta, almayanı ise dövmekte çok rahat. Elbette bu rahatlığı
karşısındakilerin direncinin, mücadelesinin, inadının zayıflığından
alıyor. Muhalefet, mücadelenin ısrar ve süreklilik gerektirdiğini,
dayatılan koşulları doğallaştırmama, rutin bir kabullenişe sürüklenmeme
anlamına geldiğini her unuttuğunda, iktidar ömür kazanıyor. Bu faşist
döngüyü kıracak olan iktidar yörüngesine kilitlenmiş olan formel
muhalefet değil, kanlı-canlı, gerçek bir demokratik muhalefettir ve onun
merkezinde de HDP vardır.
Bunu bilenler, saldırıya bir an
olsun ara vermiyor. Artık operasyonların, tutuklamaların, komplo,
manipülasyon, siyasi linç, tecrit ve şeytanlaştırma kampanyalarının
hesabını tutamıyoruz. Son olarak 6-8 Ekim bahanesiyle, üstelik 6 yıl
sonra kendi müsebbibi oldukları ölüm ve provokasyonların bedelini HDP’ye
ödetme peşine düştüler. Şu an kim dedi hatırlamıyorum ama; “yalanın
bacakları çok kısadır, fazla koşamaz…’’ Fakat gerçeğe kulaklarını
tıkayanlar, yalandan zulümden iktidar kuranlar duymazdan, görmezden
gelse de tarih ve toplum emin adımlarla yürümeye devam edecek.
Onlar
bir kukla perdesine dönüşmüş TV kanallarında, satılık gazete
sayfalarında, polis sorgularında, mahkeme tutanaklarında ve canına
okudukları bütün siyaset alanlarında halklara ve HDP’ye kalem
kıradursunlar. Bunların hepsiyle baş edecek bir şey var: Halkların ve
haklıların inadı…
Politik rasyonalitenin, bütün koca lafların,
stratejilerin kırılamayan toplumsal inat karşısında nasıl da
çatırdayarak kırıldığını pek çok örnek anlatır bize. Arsız bir kavganın,
haksız-ahlaksız bir kuşatmanın ortasında yalnızlaştırılanlar bazen tek
kelimeye sarılarak çoğaltır ve çıkarır kendini o kuşatmadan. İnat,
murada giden o tek kelimedir.
Şimdi siyasetin hiçbir sorgu
yargıcına hesap vermek zorunda hissetmeden, düşmanlıklara inat toplumsal
barışın kurucu gücü olduğunu unutmadan, geleceği olan biricik politik
programı temsil ettiğini bilerek ve kirli düzen siyasetinden bağımsız
yoldaki yürüyüşe güveni her şeyin üstüne koyarak ilerlemektir önemli
olan. Nerede, ne durumda olursak olalım, koşullar mazeret değil, onu
aşmaya yarayacak kamçı olabilir ancak. Demokratik muhalefeti ve malum
memleket koşullarına itiraz edenleri daha fazla kamçılamadan değişimin
ve çıkışın öznesi olmak dileğiyle…
Figen Yüksekdağ – Yeni Özgür Politika – 22.10.2020