Krizden çıkışın yönetimi - Osman Sirkeci

Yazarlar

Published on Mayıs 27th, 2020

0

Krizden çıkışın yönetimi – Osman Sirkeci

Umutsuzca Godot’u beklercesine sadakalarla kadere razı olmak yerine, homo-ekolojik yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamanın başka bir yolu vardır...

Krizin Nedenleri ve Maliyeti

Kapitalist sistemde emek, gezegen ve sermaye arasındaki bölüşümde kaybedenler hep emek ve gezegen olmuştur. 60 bin şirketin elinde biriken küresel sermaye 130 Trilyon dolara ulaşırken çevre can çekişmekte, 5,5 Milyar insan yoksulluğa mahkûm yaşamaktadır.

Şirketler salgınla maskelenen sermayenin yapısal krizinin zorladığı değişimin bedelini yine kamuya ödetmek istiyor ve ödetiyor. Yükselişlerde kârlarına kâr ekleyen şirketler yükünü kamuya ödetmeye alıştıkları krizlerde de yeni zenginler yaratarak kârlılığı sürdürmek eğiliminde ve kararlılığındalar. Krize karşı destek paketlerinin şirketler ve kamu arasında dağıtımındaki adaletsizlik bunu açıkça göstermektedir.

Krizin Çözümü Sosyal Ekonomi

Tüm bunlara rağmen, birçok sosyal girişim ve kooperatiflerce belirlenen ekonomik, sosyal ve çevresel hedefler ve buna yönelik sosyal dayanışmacı, paylaşımcı somut adımlara ve yaklaşımlara karşılık veren demokratik yönetişim mekanizmaları ile yönetilmenin mümkün olduğu görülmekte ve test edilmektedir. Bu göstergeler umut verici ve cesaretlendiricidir. Kârlılığı tüm kararların merkezine oturtan, kâr maksimizasyonunun tek odak noktası ve kriter olduğu yönetim anlayışının orta gelirlileri ve yoksulları ile tüm toplumu krizler sarmalından çıkarmayacağı apaçık ortaya çıkmıştır.

Emek Meta Olmaktan Çıkarılmalı!

Emeği meta olmaktan çıkarmak, toplumsal-ekonomik fayda üreten geleneksel ve mikro ölçekli sektörleri “serbest piyasanın” vahşi yasalarından korumak ve aynı zamanda tüm insanların işe ve işin getirdiği insanlık onuruna erişimini sağlamak anlamına gelmektedir. Bu hedefe ulaşmanın bir yolu sokaklarda, kamusal alanlarda kendiliğinden ortaya çıkan sokak ekonomisi istihdamını korumak ve istihdam garantisi yaratmaktır.

Çevresel Kriz ve Sosyal Fayda

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin 23. Maddesi, herkesin çalışma hakkı olduğunu söylüyor. İstihdam garantisi, sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlara karşı verilen mücadelede kolektif kabiliyetlerin arttığı görülmektedir. Sosyal dayanışmacı, paylaşımcı sivil toplum inisiyatifleri daha çok sorumluluk üstlenerek çok farklı girişimlerde bulunurken, merkezi hükümetlerin ve küresel şirketlerin isteksizlikleri, yetersizlikleri ise zirvelere tırmanmaktadır. Bu dinamikleri katılımcı ve demokratik işbirliği temelinde koordine etmesi gereken merkezi hükümetler ve yerel yönetimler yeni normal koşullarda çalışmaya istekli tüm bireylere uygun çalışma ortamları ve hakları sağlayarak çalışanı ve çalışmayanıyla birlikte doğal huzur ortamları yaratabilirler. Bu gönüllülük temelli çalışma ve ortak paylaşımcı yaşam ortamları ve alanları tüm toplum için iyi bir gelecek sağlayacaktır. Kar odaklı kurgulanmayan bu ortamlar çevresel veya benzeri felaketlerin önlenmesine yardımcı olacaktır. Tüm dünyada işsizlik oranları süratle yükselirken, istihdam garantisi programları, sosyal, ekonomik ve çevresel istikrarın temin edilmesinde ve demokrasilerin güçlenmesinde önemli bir role sahiptir.

Entelaktif Bireyin Sosyoekonomik, Çevresel Refaha Katkısı

Küçük üreticilerin, çiftçilerin, kent yoksullarının kapitalizmin krizleri ve başarısızlıkları karşısında kendiliğinden çözümü olan sokak ekonomisi gibi entelektüel dayanışma kolektiflerinin sanal girişimleri de bir anlamda şu andaki COVID-19 krizi karşısında kent aydınlarının yarattığı bir kendiliğinden çözümdür. Bu tür kendiliğindenliklerin desteklenmesi ve geliştirilmesi hiçbir kaynak israfına yol açmayacaktır. Aksine, hayat pahalılığını frenleyecek, cari dengeye ve yerel sosyal kalkınmaya katkı sunacaktır.  Yerel ve merkezi yönetimler, işsizlik ve artan yoksullaşma açısından yaklaşmakta olan şoklara karşı böylesi çözümleri desteklemek ve sunmak yoluyla, demokratik toplumun sosyal, ekonomik ve çevresel refahına olan bağlılığını göstermiş olacaktır.

Sağlık Kârlılığa Bağlanamaz

Bu salgın, yönetimin tamamen “kârlılık” gibi “piyasa” dinamiklerine bırakılamayacağını göstermiştir. Sağlık sektöründe istihdamın, acil durum teçhizatının ve servislerinin tedariğinin yıllardır kârlılık mantığı ile idare edilmesi bugün saldın karşısında neredeyse tüm dünyada sağlık sistemlerinin çökmesine ve telafisi imkânsız zararlara yol açmıştır. Her gün salgına kurban verilmekte olan binlerce insan, neden bazı ihtiyaçların asla tam anlamıyla ticarileştirilmemesi ve kârlılık mantığıyla karşılanmaması gerektiğini, bize tekrar tekrar en acı şekilde hatırlatmaktadır. Konu, gezegendeki yaşamımız ve sağlığımız olduğunda, kârlılık kabul edilmez bir ölçüttür.

Herkes için Sosyal Fayda Üretimi

Öncelikle, çalışanların kendi hayatlarını ve geleceklerini etkileyen kararlara katılımı sağlanmalı, serbest piyasa denmesine rağmen zayıflar için hiç bir zaman serbest olmayan emek, üretim ve dağıtım süreçleri demokratikleştirilmelidir. Emek bir meta olmaktan çıkarılmalı ve herkes için faydalı mal ve hizmet üretimi sağlanmalıdır. Salgın ve çevresel felaket ile karşı karşıya olduğumuz bu kritik dönemde, bu iki stratejik dönüşümü yapmak, bize sadece insanlara onurlu çalışma şartları yaratmada değil, aynı zamanda gezegendeki yaşamı ve geleceği korumak için kolektif hareket etme konusunda da yardımcı olur.

Piyasanın Başarısızlıklarındaki Felaketler Zinciri

Sistemin 2018 sonlarından itibaren içine girmeye başladığı derin ekonomik krizin rastlantısal ve çok uygun maskesi olarak Covid-19 salgını siyasi ve iktisadi erklerin iradeleri haricinde başka bazı gerçeklerin üzerindeki maskelerin düşmesine vesile oldu. Birincisi kapitalizmle birlikte ortaya çıkan ve “modern köle” olarak adlandırılan ücretli işçinin emeğinin üretim süreçlerinde bir meta olarak işlem görmesinin sorgulanmasına sebep oldu. Ve emeğin meta olmaktan çıkarılmasına yönelik sesler yükselişe geçti. Çalışma eyleminin kendisinin bir “meta”ya indirgenemeyeceği yönünde fikirler yaygınlaşmaktadır. Covid-19 salgını özellikle sağlık hizmetlerinin sağlanmasının ve toplumun en savunmasız kesimlerinin temel ihtiyaçlarının karşılanmasının, tümüyle pazar şartlarına, piyasa koşullarına bırakılamaması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu mevcut koşulların toplumsal eşitsizlikleri giderek arttırmakta olduğu daha iyi anlaşılmıştır. Bu çerçevede salgının en yıkıcı sonuçlarını, halen zor durumda olan toplumun en dezavantajlı kesimlerinin yaşadığı ve yaşamakta olduğu görülmektedir[1].

Sosyal Ekonomi Başka Bir Çözüm

Daha fazla kandırılmaya izin verilmemelidir. 150 yıldır olduğu gibi sermaye sahiplerinin ve şirketlerin çoğu, ne emekleriyle şirketleri var eden insanların onurunu umursayacaklar ne de yaklaşan çevresel felaketle mücadele edeceklerdir. COVID-19 felaketi bu umutsuz bekleyişe son verme gereğini göstermiş ve önemli bir kesimin zihninde ve eyleminde bu umutsuzluğa son vermiş, başka bir yolun ve çözümün mümkün olduğunu göstermiştir.

Umutsuzca Godot’u beklercesine sadakalarla kadere razı olmak yerine, homo-ekolojik yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamanın başka bir yolu vardır. Tüm sosyal, iktisadi, kültürel fayda üreten geleneksel ve mikro ölçekli işletmeler-girişimlerle birlikte emeği meta olmaktan çıkaran ve insanı ve emeğini sadece bir “kaynak”tan ibaret görmeyen özel sektörü içeren katılımcı demokrasiyle başka bir sosyal ekonomi mümkündür.


[1] http://www.skdturkiye.org/esit-adimlar/guncel/kadinlarin-onculugunde-krizden-cikis-manifestosu


Dr. Osman Sirkeci – 27.05.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑