Makaleler

Published on Eylül 26th, 2021

0

Neo Enverci ve Neo Osmanlıcı ittifakta sona doğru | Nihat Veli Yüce


“Gerçeklik her türlü kuramdan daha sinsidir” Lenin

Tarihin ironisi, yada aynı yöntemleri ısrarla deneyip farklı sonuçlar bekleme aymazlığının sonucu, yaklaşık olarak bir asır öncesi alınan yenilginin iz düşümüne tanık olmaktayız.

Turan birliği-İslam birliği gibi, biri Türk dünyasını, diğeri İslam dünyasını birleştirme gibi, pratikte birinin diğerini imkansızlaştırdığı, fakat ikisininde pazarının olduğu, belli bir kitle karşılığının olduğu, iç piyasada ustaca pazarlandığında, kişisel ikbal yolunda palazlanmanın kapısını araladığı iki temel dolgu malzemesi. Bu iki damarın, iki tarihsel kliğin, iç ve dış konköktüre bağlı olarak, ittifak yapmaları veya kapışmalarına 1800 lü yılların ortalarından, günümüze dek tanık olmaktayız. Bugünde Karpuz misali ikisinin aynı koltukta taşınmaya çalışıldığı, bu nedenle ikisininden birinin kırılmak zorunda olduğu ve paranın en yüce değer olarak en üstte tutulduğu, sık sık iç kavgalara tanık olduğumuz, paranın paylaşımında sürekli, madik atmaların, komploların, kumpasların, cinayetlerin yaşandığı, pis kokulu irinin burun direklerini kırarcasına aktığı bu anlayış üzerine bina edilen iç ve dış politikanın iki tarihsel kesiti, iki tarihsel damarın ikinci yenilgisi ile karşı karşıyayız.

İlki kapitalizmin yaygınlaşmaya başladığı, ulus bilincinin giderek geliştiği ve ulus devletlerin yaygınlaştığı bir dönemde, farklı ulusları devlet zoru ile baskılama, ümmetçilikle harmanlayarak imparatorluk sınırları içinde tutma biçiminde vuku bulan ve kaçınılmaz sonu hızlandıran baskıcı politikaların sonuçsuzluğudur. Balkanlar ve Mısır böyle kaybedilmişti. Burada emperyalizmin rolü yok mu denebilir, şurası bilinmelidir ki, maddi zemini olmayan meselelerde dış etmenler belirleyici olamaz. Maddi zemini olan meselelerde, kazan içten içe kaynıyorsa ve kaynayan kazanın kapağı zorlanarak tutuluyorsa, birileri dış etki olarak ateşi harladığında, o kapak basınca dayanamaz. Kapağı açıp hava almasını sağlamak yerine, özcesi, demokrasi çerçevesinde çözümler üretmek yerine, kapağı ısrarla örtme, özcesi meseleyi baskı ve şiddet yöntemi ile çözme tutumu, sorunu dahada ağırlaştırmış, dış müdahalelere açık duruma getirmiş ve kaybetmenin köşe taşları döşenmiştir.

Buradan dersler çıkarılmadığı gibi, Turan ülkesi hayalleri ile Sarıkamış faciası, kafkas yenilgisi Enver’i kaçınılmaz sonuna götürmüştür. Diğer yandan Osmanlı hanedanlık sisteminin çöküşünü de nihai sona hızla götürmüştür. Koalisyonun osmanlı saray cephesi ABD’mi, İngiltere’mi, Fransa’mı hayalleri ile, koalisyonun turancı kanadı Enver’in Almanya’nın hıyarı ile gerdeğe girme aşkı, baskıcı ve diktatoryal hayalleri kaçınılmaz yenilgiyi hazırlamıştır. Bu maceranın acısını ise Anadolu ve Mezopotamya halkları çekmiştir.

İkincisi ise, zulüm çarkı olarak işleyen ve insanlığa zulüm dışında bir şey vermeyen, boğazlaşmaların ana karargahları işlevi gören, insanları ulusuna göre tasnifleyerek, başka ulusları ve dilleri haki gören, ulus devlete tehdit gören, baskı ve asimilasyonu meşrulaştıran, Fransız ulus devletinin Fransa’da farklı ulusal kökleri tek renge boyayan, traşlayan, nazi Almanya’sının ideolojik köklerine kapıyı aralayan, ulus devlet belasını yücelten anlayıştır. Turancılığın günümüz versiyonu olan avrasyacılık bunun izdüşümüdür. Ulus devletin giderek gözden düştüğü, ademi merkeziyetçi, federal ve konfederal oluşumların faşizmin panzehiri olarak, toplum bilincinde adım adım mayalandığı, buna karşı ulus devletçi, ırkçı-faşizmin bütün dünyada karşı saldırıya geçtiği, Avrupa kıtasında örnekleri yaygın olarak görülen yeni tip nazizmin şaha kaldırılmak istendiği, buna rağmen ulus devlet belasından kurtulmanın zorunlu kavşağına gelindiği, bununda zor ve meşakkatli karmaşık aşamalar sonucu gerçeklik haline geleceği bir dönemde vuku bulmuştur. Bu gerçekler ışığında, ilk enverci-osmanlıcı koalisyondan yaklaşık bir asır sonra, bu tarihin ironisi olsa gerek, koalisyonun neo osmanlıcı saray ayağı ABD-İngiltere, AB hayalleri ile, neo Enverci ayağının Rusya-Çin aşkı arasında gidip gelen bu coğrafya insanının tekrar kuru ekmeğe muhtaç hale getirildiği bir dejavu durumu ile karşı karşıyayız.

Halktan korkan, halk muhalefetinden korkan, demokrasiden, evrensel hukuk normlarından korkan ve dış güçlerin şu yada bu kesiminin hıyarı ile gerdeğe girmeyi ve halka karşı konumlanmayı esas alan bu iki tarihsel damarın ideolıjik argümanı olan Türk-İslam sentezinin Türkçü ve İslamcı ayağının farklı efendilerin kollarında mutluluğu arama arzuları içeride sürekli bir didişme ve boğazlaşma durumunu canlı tutmaktadır. İslamcı ayağın ABD-İngiltere aşkı ile, Türkçü ayağının Rusya-Çin aşkı avrasyacılık arasında sıkışıp kalan halk yığınları. Özünde islamcı ayağının islami değerlere, Türkçü ayağının Türki değerlere yabancı olduğu, demogojik islamcılık ve türkçülük yaptıkları öteden beri bilinen bir gerçektir.

Kirliliklerinin, tükenmişliklerinin, halka güvenmeyip, emperyal merkezlerin şu yada bu kesimine yaslanarak halk yığınlarının ensesinde boza pişirip, soygun çarklarını döndürme çabasıdır. Bu nedenledir ki;
-Emevi Camiinde namaz kılma hayali duvara toslayınca, Ayasofya şovuna sarıldılar.
-Mavi Vatan hayali olmadı, tam bir teslimiyetle geri çekildiler, karadeniz de gaz bulduk masalına sarıldılar.
-One minute tutmadı, İsrail’e biat edip, haması sattılar.
-Bu can bu bedende oldukça dedikten sonra papazı verdiler, o can o bedende iken halkın canına okudular.
-Muslüman kardeşler, rabialar tutmadı, katil Sisi, arka kapı diplomasisi ile dost sisi oldu
-S400 ‘ler olmadı, depoda beklemeye aldılar ve Biden’den gelecek yeşil ışığı beklemeye başladılar.
-F35 projesi iptal oldu, halkbank ta yenen nanelerden dolayı el mahkum tek kelime edemediler.
-Başkanlık sistemi ile ülke uçuşa geçecek dediler, halkın elindeki üç kuruşu ve merkez bankasının 128 milyar dolarını uçurdular.
-İmanlı gençlik dediler, kokainci, köşe dönmeci, soyguncu, vurguncu tosuncuklar yetiştirdiler.
-Hukuk devleti dediler, hukukun canına okuyup, mafya hukukunu ülkede meşru hukuk haline getirdiler.
Kurumları Ağar’lar, Çakıcı’lar gibilerin ve tarikatların-cemaatlerin hesaplaşma kurumlarına dönüştürdüler.
-Tarımı, hayvancılığı bitirdiler, ithalata, dışa bağımlılığa yerlilik-millilik dediler. Sanayinin canına okudular. Bu coğrafyayı Beşli çetenin ihale cenneti haline getirdiler.
-Doğayı katledip, bütün doğal güzellikleri şantiyeye çevirdiler.
-Ülkeyi uyuşturucu ve fuhuş cenneti haline getirdiler. Gençleri ve çocukları çetelere ve tarikatlara peşkeş çektiler.
-Edebiyat, sanat, kültür, bilim alanlarını kurutup, kelime dağarcığı 100 kelime ile sınırlı, kurtlar vadisi gibi tuhaf kılıklı, mafya ve çete sürülerini toplumun ikonu, arap milliyetçiliğini ve kültürünü topkumun kültürü haline getirdiler.

Bugün geldikleri nokta, öncülleri gibi tükenişi yaşayan, tükenirken, ülkeyi de tüketen, toplumun enerjisini emerek, bitap düşmüş bir coğrafyayı arkalarında bırakmaktadırlar. Neo Enverci ve Osmanlıcı maceranın sonlarına gelmiş durumdayız. Neo Enverci ve Osmanlıcı faşizmin çıkmazını derinleştiren etmenlerden biride Zolar gibi, örgütsüz ve dağınık Lolar’ın olmaması. Toplumsal muhalefetin en diri ve dinamik kesimini oluşturmaları ve Türkiye’nin geleceğini belirlemede öncülük yapacak kapasiteye ulaşmış olmalarıdır.

Sonuç olarak 12 Eylül 1980 cuntası ile daha da palazlandırılan, ve özellikle 90’lı yıllardan itibaren adım adım bürokrasinin tepe noktalarına taşınan neo osmanlıcı cenah ile neo Enverci katliam ve soygun düzeni, bazen ittifak, bazen çatışma sarmalında toplumu yoksulluğun, işsizliğin, zulmün cenderesine sıkıştıra, sıkıştıra sıfırı tüketmiş ve sona gelmiş durumdadır. Bütün sahalarda yenilen bu güruh, içeride faşist saldırganlığını arttırarak ayakta kalmaya çalışmakta, fakat baskı ve şiddet tıpkı bir asır öncesi öncülleri gibi sonlarını daha da hızlandırmaktadır. İttifakları çatırdamakta ve kimin kime madik atacağının, kimin kimi satacağının hesaplarının iyice zirve yaptığı bir aşamaya gelindi. Yeniliyorlar ve gidecekler, bu ülkenin geleceğinde yerleri olmamalıdır. Bir asır öncesi trajedi, bir asır sonra tam bir komediye dönüşmüş durumdadır. İkinci denemeleri ilkinin silik bir kopyası olarak orta yerde tarihin çöplüğüne süpürülmeyi bekliyor. Bu süpürme, özgürlükçü, laik, ademi merkezci, toplumsal barışı sağlayacak, demokratik anlayışın adım adım inşası ile gerçeklik haline gelebilir. Unutulmamalıdır ki
“Gerçeklik her türlü kuramdan daha sinsidir” Lenin


Nihat Veli Yüce – 26.09.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑