Röportajlar

Published on Haziran 27th, 2021

0

Şenoğlu: Direniş odaklarını toplumsal temelde birleştirirsek faşizmi yıkabiliriz

HDK önceki dönem Eş Genel Sözcüsü Sedat Şenoğlu, HDP’ye, devrimci, sosyalist güçlere yönelik süren tasfiye saldırısı ve İzmir’de yaşanan faşist katliamın ne anlama geldiğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Faşizmin krizinin ezilen emekçi halklar, kadınlar, gençler, ekolojistler, Kürtlerin mücadelesinin birleşmesiyle derinleşeceğini söyleyen Şenoğlu, faşizmin yıkılmasının bu mücadelelerin toplumsal temelde birleşmesiyle mümkün olacağına işaret etti.


Röportaj: Nadiye Gündüz

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) önceki dönem Eş Genel Sözcüsü Sedat Şenoğlu ile HDP’ye yönelik faşist katliam saldırısını, rejimin kodlarını ve devlet geleneklerini, bu yönelim anlamını ve yapılması gerekenleri konuştuk.

2015 7 Haziran seçimleri ve Gezi ayaklanması dönemini hatırlatan Şenoğlu, 7 Haziran sürecini, “Türkiye’nin en temel politik özgürlük sorunlarına, faşist, kapitalist iktidarın yarattığı krizi halklar lehine çözme, halkçı demokratik rejim inşa etme arayışında olan güçlerin bir araya gelişiyle açığa çıkan siyasi bir moment” olarak tanımladı.

Devletin kendi bekası için tehdit olarak gördüğü bu sürecin ardından geliştirilen saldırılar karşısında, toplumsal direniş güçlerinin beklenen düzeyde yanıt veremediğine işaret eden Şenoğlu, bugün bakımından durumu değiştirecek olanakların daha fazla olduğuna dikkat çekti.

Rejimin toplumda rıza üretemediğini, krizinin derinleştiğini, ittifak güçlerinin kırılganlaştığını ve çatışma halinde olduğunu söyledi. Şenoğlu, devrimcilere, sosyalistlere, Kürtlere ve HDP’ye dönük tasfiye, yok etme saldırısının nedenini, rejimin krizini derinleştirecek, toplumsal mücadele öznelerini birleştirecek potansiyel taşımasına dayandırdı.

Şenoğlu, HDP’ye yönelik saldırıda Deniz Poyraz’ın katledilmesinin ardından açığa çıkan öfke ve toplumun birçok kesiminden gelen tepkileri hatırlatarak, “Örgütsel olarak yetmezliklerimiz olduğu çok açık. Fakat bunu çok hızlı bir şekilde gidebiliriz. Toplumun öncü güçlerinin sorumluluğu; kadınların, gençlerin, ekoloji mücadelesi yürütenlerin, Kürtlerin vb. arayışlarını, itirazlarını, direnişleri birleştirmektir. Çözüm gücü buradan çıkacak” diye konuştu.

HDK önceki dönem Eş Genel Sözcüsü Sedat Şenoğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

SAVAŞ REJİMİ CUMHURİYET DÖNEMİNE DAYANIYOR

2014’te MGK toplantısındaki ‘çöktürme planı’ kararları ve 2015 Haziran seçimlerindeki yenilginin ardından uygulamaya sokulan savaş konsepti bugüne kadar farklı biçimlerde devam etti. Buradan ve devletin genel kodlarından bakarak bugün yaşanan süreci nasıl okumalıyız?
Senin atıfta bulunduğunun MGK kararları ve savaş konseptinin ilan edilmesinin resmi tarihi 2014 ama öncesi 2011’lere kadar uzanıyor. Savaş, çöktürme planı dediğimiz hazırlığın Arap halk ayaklanmaları ve onun Suriye’ye yansımasıyla birlikte gündeme geldiği biliniyor.

Bu rejimin 2014’ten bugüne ne yapmak istediğini anlayabilmemiz için, Türkiye’deki faşist şeflik rejiminin, bir devlet yapılanması olarak baştan sona savaş rejimi olarak inşa edilmiş olduğunu görmemiz lazım. Bunu gözden kaçırırsak, şu an halihazırda devlette iktidar gücü olmuş AKP-MHP blokunun, bu güçlere ait bir dönemin sorunlarıyla karşı karşıya olduğumuz düşünülebilir. Bu böyle değil. Yüzyıllık cumhuriyet rejiminin temelinde bir savaş rejimi gerçeği var. Osmanlı’dan alınan bir gelenek bu.

7 HAZİRAN SONUÇLARINI REJİM VARLIĞINA TEHDİT OLARAK ALGILADI
2015 Haziran seçim yenilgisi, HDP’nin büyük siyasi zaferiyle ortaya çıkmış koşullar, bu rejimin varlık nedenini tehdit eden çok tarihsel bir gelişmeydi. 

7 Haziran seçimleri, Türkiye’nin en temel politik özgürlük sorunlarına, faşist, kapitalist iktidarın yarattığı krizi halklar lehine çözme, halkçı demokratik rejim inşa etme arayışında olan güçlerin bir araya gelişiyle açığa çıkan siyasi bir momentti. Devlet orada kendi bekası bakımından yaşamsal, güncel bir tehdit gördü. Bu tehdit baskıcı devletin varlık nedenine yönelik olduğu için, devlet geleneğini temsil eden bütün partiler, kurumlar, oluşumlar bir araya geldi. Haliyle çöktürme planı dediğimiz konsept dar anlamda bugünkü iktidarın etrafında kümelenmiş ittifaktan oluşmuyor. Sözde AKP iktidarına karşı pozisyon alan, muhalefet ettiğini söyleyen CHP gibi burjuva güçlerinde içinde olduğu daha geniş bir ittifakla karşı karşıyayız. Bu çöktürme planı çok geniş bir sistem aklı, olanaklarıyla yürütülüyor.

7 Haziran seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı büyük siyasal halk aydınlanması ve Gezi’de kendini halk ayaklanmasında ifade eden gelişim mantıksal sonuçlarına ulaştığı ölçüde, bu rejim çok köklü, radikal, siyasal, toplumsal dönüşüm, yıkımla karşı karşıya kalacaktı. O nedenle bu tehdidi yaratan güçleri tasfiye edici, yok edici güncel bir strateji inşa ettiler.

2015 İLE BENZER BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ

HDP İzmir İl örgütüne yönelik bir katliam saldırısı yaşandı. Farklı farklı dönemlerde, farklı biçimlerde katliam saldırılarıyla karşı karşıya geliyoruz. Bu dönem bakımından neden böyle bir yönelim içerisine girildi, ne amaçlanıyor?
Deniz Poyraz yoldaşı saygıyla anıyorum, halklarımıza, ailesine başsağlığı diliyorum.

Şöyle bir karşılaştırma yapabiliriz; HDP’ye yönelik saldırı somutunda Deniz’in katledilmesinin bize ilk çağrıştırdığı şey, 7 Haziran 2015 seçimlerinde çıkan sonucu iktidarın kabul etmemesi ve topluma savaşı, çatışmayı dayatması, sonrasında 1 Kasım seçimlerinde kendi iktidarını pekiştiren sonuçlara vardırması.

Aynı değil ama çok benzer bir süreçten geçtiğimizi söyleyebiliriz. Benzer yanları neler: Çok ciddi bir ekonomik kriz var. Rejim içindeki ittifak güçlerinin çatışması, o gün Fethullah Gülen cemaati ile AKP ittifakı etrafında çatışma sürüyordu. Rejim o zaman çok derin bir siyasal ve toplumsal meşruiyet sorunu yaşıyordu. Bugün de bunlar var.

İktidar kendi varlığını tehdit altında hissediyor. İktidarın göstermelik de olsa anayasal reformlara gitme olanağı ve böyle bir aklı yok. Seçimleri kaybederse iktidarı bırakma gibi bir görüş açısı da yok. Tam aksine yapabildiği en mutlak olan şeyi yapmaya çalışıyor. Seçimli faşizm, iktidar değişimi tiyatrosunu oynayamaz hale gelince, seçimsiz iktidarın altyapısını oluşturmaya yöneliyor. Toplumu buna mecbur bırakma, topluma dönük şiddetin her türlü biçiminin artması, her türlü hak gasbının en son sınırına kadar götürülmesi, bu rejimi tehdit eden direniş odaklarının hem içeride, hem Ortadoğu’da, hem Suriye’de tasfiye edilmesi şeklinde bir kurgu ve strateji uyguluyor.

REJİM ARTIK TOPLUMDA RIZA ÜRETEMİYOR
2015’te bunu bir şekilde başarabilmelerinin koşulları vardı. Toplumsal direniş tasfiye olmadı ama 7 Haziran hamlesini de güçlendirecek sonuç üretemedi. Bugün durum çok farklı, rejimin toplumda rıza üretme olanağı kalmadı. Rejimin içinde olduğu krizin çok temel sonucu olarak ittifak güçleri arasındaki kırılganlık çatışma haline dönüşmüş durumda. Bu durum, toplumsal direnişin yanı sıra onları iradesizleştiren bir sonuç doğuruyor.

Üçüncü olarak, rejimin kendi varlığını ikame etmeye dönük emperyalistler arasındaki rekabetten yararlanan konjonktürde ciddi değişiklikler var. Biden ile yapılan görüşmede de belli boyutlarıyla yansımıştı. Her taraftan sıkışmış bir rejim ve iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız yani.

ÖNCÜ GÜÇLER TOPLUMSAL DİRENİŞLERİ BİRLEŞTİRMELİ

Yaşanan sürece müdahale için neler yapılmalı, nasıl bir mücadele perspektifi kurulmalı?
Türkiye’nin emekçi sol güçlerinin toplamı, direnişi, talepleri ve amaçlarını toplumsallaştırma bakımından kendi tarihsel rollerini oynayamıyorlar. Sorun ve sıkıntı budur.

Esas itibariyle toplumun her kesimi; hak talep eden, ezilen, sömürülen, mağdur olan, işkenceden geçirilen, öldürülen, kadınlar, gençler, ekolojik yıkımla yüz yüze kalanlar, emekçiler, zaten bu zulüm düzenine karşı tepki halinde, arayış içinde. Kendi akıllarıyla, yaşadıkları deneyimlerin acılarıyla yüzleşerek, cesaretli bir şekilde yapabildikleri neyse ortaya koyuyorlar.

Toplumun öncü güçlerinin sorumluluğu; bu arayışları, itirazları, toplumun öncü güçlerinin de dahil olduğu direnişleri birleştirmek… Sadece siyasal temsiliyetler, partiler üzerinden birliklerle yetinmemek, bütün bu direnişleri toplumsal bir ağ, örgütlenme, ilişkileniş içerisinde bir araya getirecek, birbirini güçlendirecek, birbirinin sorunlarını sahiplenecek ilişkiler, örgütler sistemi içerisinde buluşturmaktır. Çözüm gücü buradan çıkacak.

Bu parçalılık rejim bakımından bu büyük bir olanağa dönüşüyor. Demek ki hak, mücadele, eşitlik, adalet, özgürlük talebini toplumsal temelde inşa etmeliyiz. Direnirken, itiraz ederken aynı zamanda toplumsal kurtuluşun ilişkilerini de inşa etmek gerekiyor. İşte bu dayanışmayı toplumsal düzeyde, sorunun yaşandığı yerde, anında inşa etmek gerekiyor. Böyle bir siyasi ortaklaşma, birleşik bir önderlik ve öncülük topluma sunulduğunda, toplumda büyük bir karşılık bulacaktır.

Bizim 7 Haziran 2015 dediğimiz siyasi başarı tam buradan çıktı. HDK’nin büyük toplumsal paradigması, programı, toplumsal örgütlenme fikriyatı HDP’nin siyasi olarak öncüleşmesini besledi. Büyük bir siyasi başarı elde edildi. Ama o seçim sandıklarına yansıyan siyasi başarı, yeni yaşam dediğimiz, kadın özgürlükçü, eşitlikçi, ekolojist ilişkiler, toplumsal temelde örgütlenemediği için bu büyük potansiyel, meclislerle, uygun biçimde ağlarla bir araya getirilemediği için sönümlendi.

Biz aynı şeyi daha pratik, daha yığınsal olarak Gezi’de de yaşadık. Gezi’nin, Türkiye’deki sol, sosyalist, ilerici, devrimci harekete tarihsel eleştirisi buydu. Bugün bu ihtiyaç o kadar yaşamsal ki.

HDK paradigmasından baktığımız zaman, toplumsal dayanışmayı, direnişi örgütleme, üçüncü seçenek dediğimiz sistem dışındaki halkçı seçeneği örgütleme ihtiyacı o kadar yaşamsal ki, yapacağımız şey son derece açık. Hayatın bize söylediği şey son derece net.

HDP’ye dönük tasfiye, yok etme saldırısı, HDP böyle bir misyonu temsil ettiği, onun siyasi öznesi olduğu için gündeme geliyor. Keza kadınların birleşik hareketine bu rejimin bu kadar düşmanlaşması, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması, kadın cinayetlerini teşvik etmesi, orada kadın özgürleşmesi temelindeki toplumsal özgün hareketin var olmasından doğuyor.

Aradan geçen 5 yıl içerisinde zaman olarak kaybettiğimiz bir dönem var. Örgütsel olarak yetmezliklerimiz olduğu çok açık. Fakat bunu çok hızlı bir şekilde giderebiliriz. Çelişkilerin kendi dinamiği, halklarımızın, ezilenlerin talepleri, hareketi bunu potansiyel olarak olanaklı kılıyor.

Faşizmin yıkılması dediğimiz siyasi hedefi bir anın durumu gibi düşünmemeliyiz. Mesele göreceli daha uzun erimli bir hazırlığın, faşizmin çürümesinin, iç krizinin açığa çıktığı anda, güçlü halk müdahalesini örgütlü bir şekilde yapabilecek hazırlığı yürütüp yürütmemektir. Toplumun demokratik ilkeler, eşitlik, özgürlük temelinde örgütlenmesi meselesidir. Bunun bütün dinamikleri var.

TOPLUMUN BİRLEŞİK SİYASAL ÖZNE OLMA İSTEĞİ
Deniz Poyraz’ın katledilmesinden sonra ortaya çıkan tepkide görüyoruz ki, çok ciddi bir halk öfkesi, arayışı var, büyük bir cesaretle katledilmesine karşı yapılan eylemlere kitleler dahil oldu. Bir öncesinde Newroz vardı, 8 Mart vardı… Bu toplumsal birlik arayışının, toplumun birleşik siyasal özne haline gelme isteğinin güçlü olduğu çok veri var önümüzde.

TOPLUMSAL GÜÇLER BİRLEŞİRSE FAŞİST REJİM YARIN DA YIKILABİLİR
Bu toplumun sosyalistleri, demokratları, ilericileri, antifaşist, özgürlükçü güçleri olarak, bu toplumsal kaynaşmayı sağlayacak hamleleri yapmak, yüzümüzü topluma dönmek, onun her anı, çelişkisi içerisinde kendimizi inşa etmektir. Bizim Gezi’den ve 7 Haziran’dan beri kaybettiğimiz zaman budur. Böyle güçlü tarihsel deney var. Bu deneyimi bir akla ve iradeye çevirebildiğimiz ölçüde bu rejim yarın da yıkılabilir. Ama bunu başaramazsak bu rejim 30 yıl da sürebilir.

Kendi tarihsel misyonumuza bu tip ölçülerden bakmalıyız. Ve tabii ki umutlu olmak için çok neden var. Bu toplum pratik olarak umudu, eylemi, itirazı üretiyor. Ama bu umudu örgütlü, birleşik güce çevirmek için her türlü fedakarlığı yapmalı, kendimizi değiştirmeli, yenileyebilme gücünü sağlamalıyız.


Nadiye Gündüz – ETHA – 22.06.2021

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑